MÜKREMİN
Dün
uzadı öğle vakti
Çiçekli
bahçemde nergiz sularken
Gökten üç beş
beyaz adam geldi
Hepsini siyaha
boyadı bahçıvanım
Dilimde kin
vardı, elimde kanım
Dün çok uzadı
öğle vakti
Gök gürledi
akşam akşam
Gezintiye
çıkarken yakalandı
Sessizce
konuşan vicdanım
Üç beş kör
geldi bahçeye
Beyaz bir gül
verdi türbedarım
Ah ne güzel
kokuyor dedi yüreğin
Derken güldü
adam bilinen soytarı
Hepsine küstü
şu şirin yurttaki çiçek
Yuttu bütün
pis sözleri sözlüğüm
Gitti bir
köşeye saklandı
Ağladı ağladı
belki cenazem
Şimdi bir
köşede dilek tut
git
git git de beni avut…
Uzadı
dün öğle vakti
Kimsesiz
çocuklar yurdunda
Arabadan
birkaç takım elbise
Bir iki
kundura indi
Çocuklar koştu
koştu cennete!
Ah kimdi kurdu
böyle düzeni
Çocuklar
birkaç kundura için
Koştu cennete!
Dün öğle vakti
uzadı epeyce
Bir hana düştü
yorgunluğum
Hancı şarabı
yükle uzundur yolum
Daha düşmeden
bana gölge
Zıkkımı özledi
dilim damağım
Arkamda onca
söz lakırdı bırakıp
Yürüdüm
yürüdüm günlerce
Karşıma
çıkınca o meşhur meczup
O bana güldü
ben ona mahcup…
Öğle vaktiydi
dün uzadı
Yerden bir
tohum sıçradı göğe
Uzadı uzadı
fasulye sırığım
Koştum tuttum
dallarından bulutun
Çıktım
tepesine sonsuzluğun
Beni görünce
dünya
mora büründü
ay ve güneş
yüksekten daha
yüksektim arkadaş
şimdi tam
düşmenin yeriydi lakin
yeni yeni
uyanmıştı Mükremin…
Dün uzadı öğle
vakti
bahçemde
nergiz sularken
çocuk
yurdundan kaçtı bir çocuk
hancılar
arandı didik didik
bir fasulye
sırığında gizlendi
üç beş
kunduralı adam
şimdi dünyanın
hangi bucağında
kanlı
ellerinde beyaz gül ile
gürleyen
vicdanın meczubu
yeni yeni suluyor tohumlarını var edenin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder