29 Aralık 2016 Perşembe


MÜKREMİN


Dün uzadı öğle vakti

Çiçekli bahçemde nergiz sularken

Gökten üç beş beyaz adam geldi

Hepsini siyaha boyadı bahçıvanım

Dilimde kin vardı, elimde kanım

 

Dün çok uzadı öğle vakti

Gök gürledi akşam akşam

Gezintiye çıkarken yakalandı

Sessizce konuşan vicdanım

Üç beş kör geldi bahçeye

Beyaz bir gül verdi türbedarım

Ah ne güzel kokuyor dedi yüreğin

Derken güldü adam bilinen soytarı

Hepsine küstü şu şirin yurttaki çiçek

Yuttu bütün pis sözleri sözlüğüm

Gitti bir köşeye saklandı

Ağladı ağladı belki cenazem

Şimdi bir köşede dilek tut

git git git de beni avut…

 

Uzadı dün öğle vakti

Kimsesiz çocuklar yurdunda

Arabadan birkaç takım elbise

Bir iki kundura indi

Çocuklar koştu koştu cennete!

Ah kimdi kurdu böyle düzeni

Çocuklar birkaç kundura için

Koştu cennete!

 

Dün öğle vakti uzadı epeyce

Bir hana düştü yorgunluğum

Hancı şarabı yükle uzundur yolum

Daha düşmeden bana gölge

Zıkkımı özledi dilim damağım

Arkamda onca söz lakırdı bırakıp

Yürüdüm yürüdüm  günlerce

Karşıma çıkınca o meşhur meczup

O bana güldü ben ona  mahcup…

 

Öğle vaktiydi dün uzadı

Yerden bir tohum sıçradı göğe

Uzadı uzadı fasulye sırığım

Koştum tuttum dallarından bulutun

Çıktım tepesine sonsuzluğun

Beni görünce dünya

mora büründü ay ve güneş

yüksekten daha yüksektim arkadaş

şimdi tam düşmenin yeriydi lakin

yeni yeni uyanmıştı Mükremin…

 

Dün uzadı öğle vakti

bahçemde nergiz sularken

çocuk yurdundan kaçtı bir çocuk

hancılar arandı didik didik

bir fasulye sırığında gizlendi

üç beş kunduralı adam

şimdi dünyanın hangi bucağında

kanlı ellerinde beyaz gül ile

gürleyen vicdanın meczubu

yeni yeni suluyor tohumlarını var edenin...

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder