27 Ocak 2017 Cuma


NEM VAR


son kuşlarda uçup  gitmis yuvadan
gayri bana mektup yazan el mi var
bir yük  kalmış bana bunca çabadan
kime satsam pazarımda al mı var

yiğit ölmüş  meydan kalmış  gayrisi
benim  nam salmaya hevesim mi var
han yıkılmış bana  küser hancısı
benim yol gitmeye dermanım mı var

aşk  yüklenmiş masuk aşmış  çölleri
benim meşk dilinde nazarim  mi var
abdal dile düşmüş  sultan yıkmış  sarayı
benim bir dikili mezarım mı  var

toprak berekettir saki sunar haramı
benim tohum veren hasadım mı  var
kime sorsam dem yaşadım zamanı
benim gün  görmeye  suratım  mı  var

Ab ı  şerbet  sunar buyur izzeti ikramı
benim tat demeye damağım  mı var
beyler buyur bekler meclisinde sunağı
benim kıl  çadırdan konağım mı var

22 Ocak 2017 Pazar



GÜMÜŞ  GERDANLIK KEHRİBAR KOLYE


gümüş gerdanlık ,kehribar kolye

uzun bir boyun ve   gamze
titreyen ellerin dokunuşu ellere
ıslanan dudaklar
ürperen vücut
terleyen avuç....

sevdanın  vurgunu geçici
şehveti  kovalayan  gölgeler
rüya  mi gerçek mi

seni yaşamak  için
bulduğum ahenk ,çaldığım ezgi
 yazdığım şiir
istedigi bir bedene itiyor beni
karanlıkta  masumiyet saklayan
dar bir noktada saklıyor
seni sevme   nedenini

gümüş gerdanlık ,kehribar kolye

nefsimi yudumlayan yüzün
ayaklarinin arasındaki zemberek
kilitler içinde  kilit
sırrımı   açığa çıkarmak için
zevkimi  bekliyor  vakit






SITEM


kalemin ucundan dökülür  sitem
 bir tatlı sözünü yar duymayinca

bir türkünün dizelerinden vurulur adam
göğsüne  yıldırım düşer
ağlaması bir geceden koyudur
 gönlünden  rahmet bekleyen gözleri
zifire benzer bir renk alır
akar damarlarından en ince sızı
ve
 ölmek yaşamak kadar basit kalır

yangın yerine dönen ruhum
kurşun yüküyle kalkar ayağa
yapraklar sürülür dallarından
 alaca kuşlar mektubunu yitirir
ayışığı küser ilkin geceden
ve nazlanir dalında karanfil
hoş ben bu saatten sonra
dünyaya gayri mülteciyim
kursunun ağırlığını iyi bilirim

istasyonda linç edilen elvadan
geçirir pencesini yüreğime
küstah  bir kederdir oysa beklediğin
satır aralarında vurulurken cumlelerim
sürgüne sürülmüş bir devrimci gibi
bekler mi beni düşlerin


hangi kalp yakarsa eşsiz  kibrimi
yakar bir kalbin kibri eşsiz kalbini

zinciri boynuna asılı duran zaman
bir dilek kadar yakınsin bana
uzak ve yakın bir kavram kadar
kanaattir hükümdur  kesindir sana
beklemek seni kaybetmek kesin
silinir hatıran unutmam lakin

yaşamak ölmek kadar basit
ve gönlüm  düşman elinde
kaybediyorum gençliğimi demesi  ayıp
darmadağın ağaçlar kış gölgesinde

filizlenir aşkımdam solgun kardelen
sıtkimdan toprağım yar sayiklayip
seni sordum her gece ah şiirime
araması güzeldir dedi bulması kayıp

dirilir dünden kalma gönlüm
bir.mahşer yerinde düşer peşine
sevmek bir yastıkta olmaksa lakin
yattığım topraktir bilki suretin




19 Ocak 2017 Perşembe


KARA KARINCA (ÇOCUKLAR İÇİN)

 

Bir gün bizim kara karınca
Sırtında sap ,saman koca bohça
Epeyce çok biriktirmiş
Kış gelince gülecekmiş

Karınca bu gözü doymaz
Biriktirmekten hiç bıkmaz
Hepsini yemez olur atık
Boşa gider onca katık

Bir gün bizim kara karınca
Sırtında heybesi sıkıca
Başlamış yiyecek aramaya
Yürümüş ovada , dağda ,bayırda


Az gitmiş uz gitmiş
Bütün şehirleri bir bir gezmiş
Evin yolunu unutmuş
Açlıktan karnı gurul gurulmuş

 

Karınca bu huy etmiş toplamayı
Aklına getirmez karın doyurmayı
Biriktir biriktir nereye kadar
Öldüğünde neye yarar

 

Oysa ağustos böceği öyle mi
Topu topu bir ay  yaşar
Elde avuçta ne varsa saçar
Herkes onunla neşelenir
Aç kalsa yemeğinden verir
Malı olmaz mülkü olmaz
Sırtında kürkü olmaz
Şarkı söyler gezer durur
Dünya telaşı olmaz

 
 
Bir gün bizim kara karınca
Sırtında çuvalı doluca
Yolda ağustos böceğine rastlamış
Konuşmaya nazlanmış
Ağustos böceği sessizce
Yanına yaklaşmış sakince
Başlamış karıncaya söylenmeye
Bu çalışma nereye kadar
İnsan azcık keyif çatar
Bunca biriktirmek niye
Kimseye kalmasın mı diye

 

Karınca bu sözlere çok içerlemiş
Yüzü renkten renge girmiş
Hemen oradan uzaklaşmış
Hiç cevap dahi vermemiş

Yolda yürürken kendi kendine
Herkes beni yanlış tanır
Hiç gözü doymaz sanır
Bir avuç aşla doyarım
Bunca rızkı ne yapayım
Niyetim örnek olmaktı size
Çalışmayı sevesiniz diye
Oysa yanlış tanınmışım
Boşunaymış çabalarım
Ama ağustos böceği gibi olamam
Aç kalsam el açamam
Az gezerim az gülerim
Ben kendime yeterim

 

Buyurun kararı siz verin
Ama iyice düşünün derim
Çalışmak kanaatsizlikse
Bana gözü doymaz deyin

18 Ocak 2017 Çarşamba



AMİN





Adım adım  başlıyor korkularım
ne yapsam boş
gözlerimi kapatıyorum
çığlık kulaklarımı deliyor
nefesim kesiliyor
ölmekten korkar ya insan
belki  korkudan ölüyorum

dünya bir avuç gülüşün  hürmetine
Sana hizmetkar oluyor ya
ben
bir ruhun teslimi için onca sancı çekiyorum
filmler hayatlar üstüne kuruluyor
ben romanlar yazıyorum
şiirler kimsenin oluyor ...

akşam kapanıyor gözleri sevdiğim çiçeğin
 ve renkler derin uykuya dalıyor
çocuk sesleri ve içim
susuyorlar
cinler  neyi  anlatmak için
her dakika kapımı çalıyorlar
Oysa ben seni arıyorum
her şey her şeyin aynısı olduğu bir yerde
Kayboluyorum çoğu kez ,  tükeniyorum
 sonra caresizlik içinde
ellerim bir sırrı buluyor
oku diye başlayan bir kitapta yitiyor gözlerim

 mehtabı medcezire mahkum ediyorum
Alıp götürüyor  düşlerim beni
üşüyorum üstüme çekiyorum geceyi
O an
şafaktan kızıl bir gün vuruyor üstüme
tan yerine düşüyor sicilim
bütün her şey  siliniyor  defterimden
filmler hayatlar üzerine kuruluyor
ben romanlar yazıyorum
şiirler hiç kimsenin ...

Adım adım bitiyor korkularım
kapatıyorum gözlerimi
çığlık kulaklarımı deliyor
boşlukta adını diliyorum
son kez söylemek istiyorum
Dilim dilime dolaşıyor
Susuyorum
Kalbime  bir seyler dokunuyor
şiir sanıyorum  ilkin
Sonra yüzümü  kapatıyor ellerin
Farkına varmak için  bir şeylerin
Artık çok geç diyor biri
Görmüyorum ama anlıyorum
velakin
Amin....

13 Ocak 2017 Cuma


SESE DAIR


mahzun bir sestir o
yumuşatır içini
durulur nefretin
kadifeden kalptir
çeker seni yanına
gel  der
yüzünün ekşiliğini gider
dünyalık ne varsa biter

suçlarını kucaklayan çocuk
yavaşça dinle beni
ağır ağır yudum yudum
bağışla nefsini
gülümse kibrine
insan bir inancın ümidiyle
affedebilmeli 
en kutsal bildiğinden başla
topraktan esirgemeden
ve bir şey bir şeylerin içinde  bitmeden
insan bulabilir mi sanarsın onu
mümkünü yok  kendini yitirmeden

kendinden esirgeme bunu
kadifeden bir sestir bu
Allah u ekber diyerekten
çeker seni yanına
küsme der
kalbinin vesvesesini bırak
kusursuz olan
sana yakındır  değil ki ırak

insan bir inancın ümidiyle
gülebilmeli
toprak  kendinden olanı
kendine çektiği zaman
bir an ki kapat gözlerini
itaat et, imtihan et kendini

bir ses kadifeden yumuşak
bir ses
sana yakındır bana değil  ırak





12 Ocak 2017 Perşembe

SENE IKI BIN ALTI



sene iki bin altı
ben bir su damlasıyım
şeyh şabanı veli çeşmesinde
kime sorsanız tadım farklı
hızla ellere düşüyorum
eller dualı
ellerin duası farklı farklı

sene iki bin altı
ben bir türbe  örtüsuyüm
aşıklı sultan türbesinde
gözler örtünün  altında meraklı
usul usul  açılıyor örtü
gözler açık gözler kapalı
gözler örtünün altında saklı

sene iki bin altı
ben bir akrebim
saat kulesinin içinde
herkes bana tutsak
her şey bana planlı
ağır ağır tüketiyorum anı
zaman en çok zamana bağlı

sene iki bin altı
ben bir burcum
Kastamonu kalesinin tepesinde
ayaklarımın altında bir şehir
ayaklarımın altında bir nehir
göklere kadar ulaşır kalenin ruhu
gökler ancak gokte bulur huzuru

sene iki bin altı
ben bir şadırvanım
nasrullah camisinde
etrafım guvercinlerle kaplı
güvercinler şadırvana konmalı
ellerinde yemleriyle çocuklar
çocuklar güvercinlerin  olmalı

11 Ocak 2017 Çarşamba


PARMAKLIKLAR



sevdiğim yazarın öyküleri gibi
pişmanlık ve haklılık üzerine
 ayrı ayrı duyduğum
birbirinin  aynisi hikayeler
ister dinle ister dinleme ama
zaman öyle çabuk geçmez burada
sırtında ağır bir yük gibi durur
bin kere dinlediğin şeyler
sanki  ilk kez duyulur
 diyorum ki bazen
bugün bari akşam olmasa
 saklansa şöyle  uzaklara
su cellat duvar
insan her şeye alışıyor da
duvarlar çekilmiyorlar

gözlerim pencerelere takılır çoğu zaman
 elbet bende  özlüyorum
dışarda kimsem yok gerçi
aylak aylak gezdiğim sokaklar
hiç olmayan arkadaşlar
kahvenin köşesindeki  köpekler
 mendil satan sümüklü  çocuklar
vicdansızlar hırsızlar alçaklar.
hepsinde biraz ben var....

yakında af çıkacak diyor
radyoda ki kız
sonra
birbiri ardına geliyor açıklamalar
memlekette
hukuk var
adalet var
eşitlik var
hürriyet var
refah var
huzur var
bunları kim bozmaya kalkarsa
o zaman konuşur kanunlar
ama genel olmasa da
bazı suçları kapsayan
 bir af düşüncemiz var
siz de gülsenize biraz gardiyanlar
işlerine geldi mi
bunlar adama ne güzel rüya satarlar
memlekette  kapitalizm var!

her şeye alışıyor da insan
şu cellat duvar
bir de umutlar
akşam olmasa çekilirdi belki
parmaklıklar.. .






ELLERIN LEYLAK KOKUYOR


durma vakti geldiğinde durmalı insan
beklemek sözünü çıkartalı çok oldu hafızamdan
şimdi bir kuş var uzakta
ben yaklaştıkça kaçıyor
ben uzaklaştıkça yaklaşıyor
bir kuş bir sır gibi duruyor
kuşların elleri leylak kokar mı
 senin ellerin leylak kokuyor
 bir sayfa daha bitiyor takvimden
kaç sayfa kaldı kim  biliyor
sonra kuş uçuyor başka bir kuş konuyor
yaklaşıyorum o da korkuyor
senin ellerin leylak kokuyor ...

sonbahar eylülle başlardı önceden
ağaçlardan yapraklar kopardı bir bir
ayrılırdı  yeşil fonlardan toprak 
yağmurlar gelirdi
ıslak ve sıcak olurdu dünya
 bahar olsun da sondan olsun derdin
 kuş konardı yanımıza
 sonbaharda hangi çiçek olurdu hatırla derdin
direk söylemezdin  söyleyeceğini
 ben anlamazdan gelir gülüp geçerdim...

 gitme vakti geldiğinde gitmeli insan 
ayrılık lafını çıkartalı çok oldu hatıramdan
 şimdi kuşlar yok
 yaşadığım şehir bambaşka
mevsimler bir birine o kadar çok benziyor
kimsenin ellerini koklamıyorum
 yağmur toprağa düşmek için çırpınıyor
ben şemsiyelerle geziyorum
 insan gülsün de sonradan gülsün derdin
kuşlar uçuyor neden sonra
sanki ilk defa bir kus görüyorum
ellerin  leylak kokuyor
 bu mevsimde hangi çiçek açıyor
 beyaza bürünüyor bütün renkler
 gözlerimi kapatıyorum...

 bitme vakti geldiğinde bitmeli insan
belki lafını çıkartalı  çok oldu hafızamdan
 gülüyorum kuşlar kaçmıyor artık
 konuyorlar tepeme
her mevsim başka başka çiçekler oluyorum
 sonra leylak kokusu duyuyorum
 biliyorum biliyorum
 ama ben de senin gibiyim
 anlatamıyorum...

10 Ocak 2017 Salı


ŞEYTAN VE İNSAN



her şey gelir geçerde
zaman geçmez buradan
bir hikayeden alıntıdır anlatılan
ademin kovulduğu cennetten başlar
düşünceyi bulanın katli vaciptir diyene kadar uzanır

(yaratılan, sonsuzluk içinde en zararlısıdır)

şeytan fikirlere musallat olduğu an
ruh her şeyi götürdü dünyadan
elma kabuğuna asılı duran ağaç
verilen onca nasihatı yuttu
ilk insan kendini merhametle avuttu
yaratan bunu önceden biliyordu
meçhul bir sınav hazırlıksız başlıyordu
elbet kazanan önceden belliydi
yaratan yarattığına nasıl yenilebilirdi!
sabırla bekledi şeytan
ta ki düşünceyi bulunca insan
artık pusuda beklemiyordu
buradaydı, apaçık ortadaydı ve haykırdı
artık anlamalıydı insan

(sonsuzluk içinde en zararlısıydı yaratılan)

önce karanlıklar gündüze muhtaç tutuldu
anda insan aydınlığına ihtiyaç duyuldu
ve düşünce irkildi irin yuvasından
dehşete kapıldı ilk insan
havva ve ademdir dendi yanılgıda olan
tatlı bir şehvetti aslında kandırılan
ve atasının kaybettiği sınava
nasıl tutulurdu yaratılan
her yanlış bir çok doğruyu yuttu
doğrular yepyeni yanlışlar büyüttü
merhamet ve vicdan
artık bir bir saf değiştiriyordu
şeytana doğru yükseliyordu tahminler
önceden belli olan şeyler değildi bunlar
kazanamaz diyordu kitapta şeytan

(sonsuzluk içinde en zararlısıydı yaratılan )

sonra çığlığı andıran bir ses duyuldu
her şeyi yaratan zamanı durdurdu
yeni bir şafak belirdi tepeden
mezarlardan kemikler yükseldi göğe
ruhlar bünyelerine kavuştu
o an gözlerden ırak değildi
şeytan secdeye eğildi
gözetmeniydi dendi alemin
yaratılan şaşırdı dehşete düştü
dedeler meclisine sunuldu ilkin
layıktır denildi bozulması cennetin

bir kitaptan alıntıdır

ademin kovulduğu cennet
insanlara dar gelecekti elbet



6 Ocak 2017 Cuma

YOLCULUK ÜSTÜNE


çekinerek geldi oturdu yanıma
merhaba dedim
dedi merhaba
benziyordu gariban bir adama
yüzünde bir tebessüm
hayırlı yolculuklar abi
eyvallah kardeşim uğurlar ola
kanım kaynadı bu çekingen adama
dedim adın nedir
dedi Osman
sustu biraz sonra konuştu birden
buralar çok güzeldir
sıcak ve bereketli
iş de çok para da abi
eğdi başını
keşke burada doğsaydım
gurbetçiyim be abi
dedim nerelisin
küçük bir kasabasındanmış Kırşehir'in
bilir misin dedi bizim oraları
bozkırın tezenesi Neşet ustayı
bilirim dedim büyük ozan
koltuğa sığmadı  gururundan
güldüm güldü
ben çok geçtim oralardan
bozkırın boz toprağından
uzun uzun anlattı
olsaymış işi
bırakmazmış memleketi
konuşmasından anladım çoğalmıştı hasreti
cevizleri çokmuş yalnız pekmezi değil
kavağı da savağı da meşhurmuş
şaşırdım
dedim savağı ilk kez duydum
baktı yüzüme güldü
yolculuk bitti otobüs durdu
çok memnun oldum tanıştığıma
uğurlar ola
giderken arkamdan seslendi
kavağı bitirdiler abim
savağı da bir benim...



BEN SANA NE YAPTIM

Dalından düşen yaprak gibi
düştüm sam yeline
damarlarımda ter köklerimde figan
her şeye küser mi insan
her şeye küser mi insan
yorgunum ,bitkin, çaresiz
oradan oraya savrulan bendeniz
sana olan inancım mı(belirsiz)
denize düşen yağmur gibi
düştüm derdime
itildim, kakıldım ,kandırıldım
sabır dedim sınandım
hep mi hep mi ziyandım
ben sana ne yaptım?
çölleri savuran rüzgar gibi
kapıldım kum yerine
savruldum ,saçıldım, hırpalandım
çiyanlara  ,akreplere dost olmadım
sokuldum ,vuruldum, sancılandım
adından başka imdat mı andım
ben sana ne yaptım?
mezara düşen toprak gibi
düştüm gönlüme
isyan etmedim ağıt oldum yakardım
bundan öteside var sandım
ben sana ne yaptım
ruhtan göçen can gibi
kandım ölüme
küfür ettim ,şirke düştüm, inkardım
bildin işte bildin işte kazandın
söyle bana ben sana ne yaptım?
ateş oldum, köze düştüm
yanandım....

ÇİNGENENİN HİKAYESİ


Bir hikayesi vardı çingenenin
bir göl bir balık ve bir adama dair
göl büyük balık küçük  adamda adam kadar
gölün adı mavi göldü
pek çok su kaynağı vardı
etrafı çam, kestane
bir de palamut ağaçlarıyla kaplıydı
canlıydı göl çokta berraktı
içinde binlerce balık yaşardı
en çokta sazan vardı
bizim balık da bir sazan değildi
ona kadife derlerdi
kadife kadife gibiydi
sazanlar her oltaya atlardı
kandırılması kolaydı
kadife yumuşacıktı
kolay kolay oltaya da gelmezdi
kafasını kessen
tavada bile zıplar
kolay kolay pes etmezdi
neyse çingene de çok uzattı
hikayenin kısası vardı
göl yakında kuruyacak
balık da ölecek
adam mı!......

5 Ocak 2017 Perşembe

  FİKİRLERE DAİR

içi boş lakırdılarla her köşe başında
yargıladım seni ,kınadım
doğru bu değil diyerek doğruyu kendime ait ederek
söylemlerin kalabalığında yitirdim kendimi
değerlerin değersizliğinde
fikir cümleleri kurayım derken
içini boşalttım cevherin
etkili nutuklar atarak hain diye yaftaladığım insan
kendi içimdeki çırpınışlara yem ettim seni
kelimelere tapındım anlamlara takıldım
hep zamana göre yanıldım
hicivlerim yorar beni büyümez ufkum
boşluklar içinde boşluğun sahibi
kaybolurum
lanetlemek ve kutsamak aynı fikri
kutuplaşmanın iksirini
yudum  yudum  çektim içime
simyacı
içine girenler zehirdir
içinden çıkanlar zehirler derdi
boyutlardaki sır zamanda ki kargaşayla
fiziğin ötesine de  gittim
düşünerek dirildim irkildim
kendine esir olan mahluk bendim
özgürlükten mi bahsettim?

4 Ocak 2017 Çarşamba

(Adı Sen)

Okul yıllarımda gizli gizli şiirler yazardım
Çoğunu kimse okumadı
Kendimden bile sakladım
Cesaretim yoktu
Biraz da utangaçtım
Hem çok da kötü yazardım
Pek çok kez de seni yazardım
Şiirler hep sendi
O yüzden pek çok şiir yazdım
Hayatıma pek çok sen geldi
Kimi uzun saçlı
Kimi renkli gözlü
Kimi dünya iyisi
Başka başkaydı hepsi
Sen okudun mu şiirlerimi
İsmini söyleyemem şimdi
Nasıl bakarım yüzüne
Eskidendi çok eski
Oysa eski sen demekti!
Keşke bilseydin
Çok güzeldi
Ne zaman adımı söylesem
Aklıma adın gelirdi
Unuttum diyor ya insan
Çoğu yalan
Unuttuklarımızmış aslında
Hayattan geriye kalan...

yaprağa dair

ayaklarına kadar gelen bir yaprağım ben;
hangi rüzgar savurdu buraya bir bilsen,
bilsen de dokunsan yüreğime...
kal burada,
şu köşede, şöylece kal desen...
yangınlardan geçtim,
fırtınalardan kaçtım,
yol, iz bilmem;
kapına geldim işte...
bir ağacın yaprağıyım ben,
başka da bir şey bilmem.
sen biliyorsan da unut,
geldim işte bir umut,
ya dallarınla beni tut,
ya da
kapat kapını,
beni de
kurut...

3 Ocak 2017 Salı

MELİSA

Seni çaldığım bir akşam
Çöllerden sana son kez
Bir mektup ulaklığıyla
Gözlerimi gönderiyorum
Sakla…
Dilimden geçen ne varsa önümde
Methiyeler ,cinaslar ,benzetmeler
Sana uzak olan ne varsa
Sana uzanıyor Melisa
Koca yüzlü adamlarla gülen
Çerkez kızlarını hatırla
O zaman kavuşurum sana
Tanımadığım insanlar selamıyla
Bir hırsızın cenazesinde
Üç defa…..
Kutsal topraklarda biten
Kurumuş güller içerisinde
Bir azizin mendiliyle
Sana merhamet gönderiyorum
Bağışla…
Bütün cinayetler üstümedir
Kaç defa kendimi vurdum
Bilmem ölür mü caniler
Anlatsana
Bir katilin cenazesinde
Üç defa….
Aklını ve gönlünü yitiren
Yüce derviş edasıyla
Işıksız bir dam içinden
Sana dualar gönderiyorum
Azımsama..
Çilehaneye yolu düşen
Lokma tadında
Sabrederek büyüyor kalbim
Koşulsuz itaat edenlere hürmet
Bütün dünya zahmetiyle
Terk ediyorum simanı
Bu kezzaplar yaksın suretini
Kör olsun dilin Melisa
Bir meczubun cenazesinde
Üç defa…


Yakılanlara inat.yakacak birikir
Bu soğuk evlerde
İrkilir hanede düşler
Kan kusar güvercinlerim
Güzel gözlerin yıkılsa
Küskünlüğüm sana Melisa
Düşen yapraklara aldanma
Yeşerir yeniden yerinde
Bu kimsesiz ağaçlar
Öksüz çocuklar toplanır


Sokak başlarında
Üşürüm bir sobanın başında
Alev alsa saçların yansa
Küskünlüğüm sana melisa
Bir eşkıyanın cenazesinde
Üç defa..
Ulu evliyalar şehrinde
Geleceği arayan kahinler dolaşır
Afakanlar doldurur gökdelenleri
Terk edilir bütün kadınlar
Bu çığlıklar ağlamalar kimedir
Hangi acınası hayatı anlatır ,eğil
Yediği ekmeğe tüküren nesil
Bir kırlangıç gözünde
İnsanlığı sunuyorum sana
Ayıkla
Her karayı pamuklara sarıp
Kokusuna misk kat katranında
Kapansın bütün yaralar
Beni geceleri
Sıcak yatağımda boğazla emi
Hıçkırıklar sarsın
O güzel cennetini
Bir asinin ininde kavuşayım sana
Küskünlüğüm sana Melisa
Bir hilekarın cenazesinde
Üç defa
Ayetler bütün ölülerin üzerine olsun
İyilere ölüm yok sultan buyursun
Sonra üç defa bir ses duyulsun
Helak olsun
Haramdan yaratılmış bu şems
Helak olsun
Yaratana kul olmayıp
Kulluğu yaratan herkes

Bir şairin cenazesinde

Üç defa

Melisa….

ÖZLEDİM



Kül yığınlarında küllenen

Sokak arkadaşlarımı özledim.

Sapan yapmayı, oku, yayı

Evcilik oyunlarını bozmayı

Arı yuvalarına çomak sokanları

Köpek gezdirenleri

Güvercin kovalayanları


Gazozuna oynanan

Mahalle maçlarını,

Salya sümük kavgayı

Ettiğim ama, anlamını bilmediğim

Okkalı küfürleri

Askerlerle konuşan kızları

Saklambaç oynadığım yazları

Kan kardeşi aramayı

Komşu ablayla ders yapmayı

Nerde mahallenin abileri

Bize kızan komşu teyze

Ah ah insan eskiden çıkmadıkça

Yeni
hep eskide kalmalı

SESLENİRİM



Yol uzar, zaman kısalır, gönül daralır

Ömrün biter sanarsın

Seslen bakalım tanıdığa tanımadığa

Ah keşkeler bittikçe başlar keşkeler

Kiminde hak arar kiminde haklanırsın

Yanına kalır elbet edilen dualar

Ya ettiğin beddualar

Dünyada hep alkışlandığını mı sanırsın

İklimler bahardan ötede değil

Kış ayında sonbahara razı gelir insanoğlu

Onca zamandır neye nazlanırsın


Geçti tren, çaldı düdük, gitti yolcular

Oyalandıkça oyalanırsın

Heyhat benden sana fayda yok

Eşeğini alan varmışken Bor’a

Uzun uzun hikayeler mi anlatayım sana?

Dinle dinle dilenmeden daha

Şükürler dolusu Allah razı olsunlar…

Şu şafaktan sonra yine karanlık

Korkular korkular …boynu bükük çocuklar

İlle de ille de uygarlık

Demişti komşunun biri

Yaşamak ölmek için, ölmeden yaşamak mı var!

Zillet bana dar, duvar, çile

Kendi nefsimi kurban verdim azize

Şimdi o söylüyor en dokunaklı ilahi

Nedir çektiğim haktan nedir Yarabbi!

Tarla kuyularında sıçanlar oynaşır

Mahsul derdine düşer Sam amca

Ülkemde başak çok ekin çok, çok, çok…

Neden istemez benden de çalar dostum

Dost dost diye ağlarken kara toprak

Koyun postuna girmiş kurtlar diyarında

Kuzu olmaya gönüllüler var

İki elim yakasında tutuşan yangın

Hanelere kan kusturan doymazlık

Zenginlik dilimde ve gönlümde

Yok dersem yalandır küstahım, gururlu

Bin sene önce vurulan ceylan için

Ağıt yakan davalıyım benim

Benim, Nemrud’un kan kardeşi

Benim, Adem’deki elma kabuğu

Hükümler keskin kıldan bir bıçak

Şiirlerim uzar uzar.. ya ancak!

Takvimlere köle olan zamanın oğlu

Soyum sopum karışır hınca hınç

Yakma beni var edenin emir kulu

Elçiler arasında seçtiğime bağlıyım derken

Kim keser kör düğümlerimi benim

Kim kurtarır hücremdeki sorguyu

Dinlen ey güzel kız dinlen

Analar değişmeden değişmez ülkem

Yol uzar, zaman daralır, tren kalkar

Oyalanır bahçemde kabristanım

Sana şiirler ötesinden satır bulamam

Son vahiy geldiğinden beridir yazıldı yazılan

Kaz kavmime büyükçe çukur, koca bir kazan

Koskoca kainatta uttuğun ben miyim?

Görmüyor musun çektiğimi? Acizim, muğlaktayım

Çal kibridini sanma ateşinden uzaktayım

Yeter sevgili yeter

Sana kul olmak için

kendi kendimi
yaktığım…