21 Aralık 2017 Perşembe

     SENI ANLATMAK

Oysa gecenin gözü çoktu
Yalniz hic biri görmüyordu
Kadınlarla dolu sokakta
Ahmaklar   eğleniyordu 
Sesini duydum ilkin
Dedim ki bu bir peri
Arkamdan köpekler  gülümsedi

Yalandı yazdığım  onca şiir
Seni anlatmak için olman  gerekir

4 Aralık 2017 Pazartesi


       NASRULLAH

Rızk kapısı
Sen mahzun bir güvercin  olursun  Nasrullahta
Uçar ve konarsın her gün  şadırvan üstüne
Ben bazen genç bir kız olurum
bazen küçük bir çocuk
 ellerimde simit olur ,buğday, çeltik
 ellerimde doyarsın  elbet
Nasrullah bereket Nasrullah merhamet

Yetim duası
Sen Allah dostusun Nasrullahta
Sıkıldıkça gelirsin darlandıkca gelirsin
Ben bazen öksüz bir çocuk olurum
bazen kimsesiz bir ihtiyar
Dilimde hayır olur ellerimde niyet
Içimde  huzur duygunlugu
Ruhum ancak yanında  unutur yorgunluğu

Komsu hakkı
Sen zamanın efendisisin Nasrullahta
Tez zaman olursun geçmez zaman olursun 
Ben bazen telaşlı bir yolcu olurum
bazen aylak  bir adam
Sen durmazsin duraksamazsin
kimseyi kimseden ayırmazsin
Nasrullahta açtınsa  gözlerini 
an herkese aynı  an
Vaktin dolunca anlarsın




         MERYEM

Meryem
Herkes kendi dinine göre gömülecekse
Yum güzel  gözlerini
Mine çiçeği solsun
Kuzguni iklim her yanım
Kuzguni sema
Kuzguni bir muamma
Sen gidiyorsun
 
Nardan ,Incirden
 ve zeytinden başka
Her ne varsa
Toprağa ait
Ambarlarda yansın, tutussun
Külden kubbeler oluşsun
Mahmur çiçeği solsun
Sen gidiyorsun

Çile nedir ki sana
Etrafını sararken fücur
Ancak itaat ve dua
Şifa buldun mu
Kalbin hezayanına
Suallerim senin
Benim
günahımı  da çekeyecek misin
Bırak  kan çanağı  dolsun
Fesleğen çiçeği de solsun
Sen gidiyorsun

Yanacaksam
Sen ateşten degilsin ki
ağlamayı  bırak
Boyun egersem ona
boyun bukecekler  bana
Bu mudur istediğin
Daha fazlası yok
Isterse  sürem dolsun
Dilim mezarıma çiyanlar doğursun
peygamber çiçeği de solsun
Gidiyorsun

Meryem
Senin üzerine  and içmeyecegim
Yemin olsun
Git artık
sende biliyorsun

25 Kasım 2017 Cumartesi

     BÜYÜKLERİN  MASALLARI

Dünya Sindirellanın ayakkabısı altında  ezilmiş
O zamanlar hiç bir kız  pamuk prenses değilmiş

Gökten üç ayva düşmüş üçünude  cadı yemiş
Keloglan  bir zamanlar  bildiğin  rapunzelmiş

 Padişahın üç kızı olmuş üçünunde  beş atı
Alice'e tapulanmış  Ankara otagarı

Dedem korkut anlatır buralar hep bağ imiş
Doğrucu Davut  ile Pinokyo çok iyi arkadaş imiş

Yedi dev toplanmış girmişler bir danaya
Karlar kraliçesi yazlıgı  vermiş kiraya

Don kişot babasının yanında sakar bir terzi imiş
Çizmeli kedi çarşıda eskiden  terlikçi imiş

Kibritci kız ile cakmaktaş  amca ile yigendi
Hansel ile grathel hergün  etli ekmek yerdi

Kırk haramiler nüfusa kayıtlı değildi
Kırmızı  başlıklı kızı derler ki örgücüler  yedi

 Alaattinin sihirli lambası  aslında  digitaldi
Nasrettin hoca Akşehir'e derler ki Mars'tan geldi

Parmak kadar kızı guliver niye azarlamış 
Altın yumurtlayan tavuğu çilli horoz pazarlamış

Derlerse bana nerden uydurdun sen bunları
Çocukları kandırmasın  diye büyüklerin masalları


24 Kasım 2017 Cuma



OLMAYAN BİR ZAMANDA


Nasrullahta içtiğim bir avuç suydu adın

Gözleri zeytuni
Yüreği asrı  saaddetten kalma

Her giden döner derler buraya
Her dönen gideni arar burda
Ben
Bir kalp taşırım  zulamda
Sen
olmayan bir zamanda

Eskilde bir günebakandi adın

Gözleri zeytuni
Gülüşü cennetten kalma

Yağmur sen olurdun burda
Bereket ,her gün seni ummakla
Ben
Bir kalp taşıyorum  zulamda
Sen
Olmayan bir zamanda

Çatak da soğuk bir kış  günüydü  adın

Gözleri zeytuni
Kızıl saçları güneş kızlarından kalma 

Her gelen özlerdi burda
Her giden özlenirdi  burada
Ben
bir kalp taşıyacağım  zulamda
Sen
Olmayan bir zamanda

Sarıyahşide bir gurbetçi  eviydi adın

Gözleri zeytuni
Güzelliği zuleyhadan kalma
 
Tarlalar  hasret kokar burada
Toprağa dönmektir  dönmek  vatana
Ben
Bir kalp taşıdım  zulamda
Sen
Olmayan bir zamanda

Memleketimde bir türküydü  adın

Gözleri zeytuni
Sesi  çocukluğumdan kalma

Evvel sen olurdun burda
Ahir ,senden ayrı kalmakla
Ben
Bir kalp taşımıştım  zulamda
Sen
Olmayan bir zamanda


15 Kasım 2017 Çarşamba

    SEN VE BEN OLMAYAN NE VARSA ARTIK


Dünyanın herhangi bir köşe başına yüzünü sakladım
Ayrılıp ayrılıp geldim kendimden
Açla ekmek  hallaçla pamuk gibi
Sen ve ben olmayan ne varsa artık             
aşk  ve ölüm misali
hayata dair
Buydu bütün  bildiklerim

Süslü dükkânlar arasında  buldum kendimi
 çocuk düşleriydi heryerim
 Gizli cebimde en tatlı  gülüşlerim
Utanmadan baktım orda   sana
Giydiğim yamalı bir kostümdün oysa

Tükendim dağ başlarında bahar beklerken
Kimsesiz bir yurt çocuğu  şefkat beklerken
Yoktun her şiir başında  adın beklerken
Tutundum umuda
 bir örümcek ağına düşer gibi
Beklemeye  dair
yağmurla bulut toprakla fidan gibi
Sen ve ben olmayan ne varsa artık

Yazdıklarının inkarcısi değilken  gözlerim
Kahramanını öldüren katil oluyordum her sabah
Yoksul ayaklarım yorgun
kırılgan gururum taşlar  altında kalırken
İçimin  acıyan her yanıydın sen

Dua kapısındaki  sözler arasında
Dik yokuşların  eğik  yamaçlarında
Ansızın  mutluluk dileğim  oluyordun
Bildiğim yabancı bir isim değildin   oysa
Yaratana dair
Bülbül ile gül  çocuk ve şeker gibi
Sen ve ben olmayan ne varsa artık

İlkbahar  sesinde nefesim olurken
Kuşlar kadar özgür oluyordum
Göklerde ve yerde olmayan her ne ise
Üzgün gençliğimin sızılarıni alıp
Göç ediyordu dünyadan
Damarda kan limanda gemi misali
Yaşatmaya dair

Nuhtan geriye kalan tufanım ben
Şimdi bambaşka alemlerin efendisi oldunsa
Kurduğun düzenden değil midir  bu
Seni aramak cümlelerin neresinde bilmem
Köşe başında sakladığım yüzün buysa
Ancak bana mı  küsecek kalbim
Ancak bana mı  sitemler durup  dururken
Allahla kul can ile canan gibi
Sen ve ben olmayan ne varsa artık
Sevmeye dair

Kısacık bir ömürdüm oysa
Bir masal kadar garip
Yırtılan sayfalar gibi kayıp
Kime ait bilmeden silinen anılar gibi

Çıkmaz bir sokak aradım bunca yıl
Elbet bana dönerek bulunmayacaktı
Anladım  çözülmeyecekti sır
Geçen zaman mıdır  insan
Yoksa zamanımı geçmiştir insanın
Cevabını bulursam eğer
Kendime ait
Tırtılla kelebek közle ateş misali
Sen ve ben olmayan ne varsa artık
Birbirimize dair ....

14 Kasım 2017 Salı

SEVDAYA DAIR

Şimdi kapanır perde
Kırılır gümüşlük
Aklıma gelir
olmayacak şeyler
Sonradan olsa
 bilirdim oysa
Sevdaya dair bu kadar

Ellerim titrer
kalbim tutuşur
ötesi  yok anlatamam
Yılların gerisinde
sesini duyduğum o  gün
bilmezdim böylesi
Aşk yalan

Şimdi kapanır kapı
Kırılır şamdan
Aklıma  gelir
olmayacak şeyler
Sonradan olsa
 bilirdim oysa
Sevdaya dair bu kadar

Gözlerin yaşlı
 dilinde adım
ayrılalım   demiştin
 kimse üzülmeden
Yılların gerisinde
nefesim nefesinde
sevdaya dair
bilmezdim böylesi
Aşk yalan

1 Kasım 2017 Çarşamba

          DÜŞÜNDÜKLERIME DAİR

Ayaklarımın altında yaşam  kırıntısı
Lazarustan beri diriliyor bulgular
Kime söylesem çekinir  olmuş
Uhrevin içinde evreni duygular

Buhranlarımda uykuya dalan nefesler
Asırlardır  hep aynı şarkıyı söyler
Çemberim daireden bozma kutuplar
kulaktan duymadır  bütün bildiklerim

Olgular  yanılgıya düşmeye mahkum
En son şiirini yazarken ruhum
Dalgıçlar dehlizlere işlesin hücum
Rotasız gemilerim limanda duygun

Kimle kavgalı  beynimdeki  zındık
Vur ki açılsın  diyor mahremin yeri
Aynalar kırılgan kitaplar yırtık
Düşünceler benden bir adım geri

Aynı sanıyla  bulduğum tespit
Bozulur evvelden uydugum akit
Şimdi bambaşka  doğrular arar
Kendi zamanından  sıyrılan vakit

Yazgiyla pervasız ,düğümle sicim
Kanunlar hasta karunlar olmustur hekim
Var ile yok arasındaki olası  yerim
Kendi benliginde senler arıyor

Dostuma  sır  olur sırrıma  halil
Kuvvetten ötedir ,vicdandan celil
Huzurdan zengin ,kibirden sefil
Kendi katlime bulduğum delil

Hangi veya varki cümlesine ben kadar bağlı
Aklım ikircik  içinde  bir büyük kaygı
Önce sev dedi dilim sonrası  saygı
Her şiir benden bir şey  çalıyor

   DOST
Bir ırmak  kenarında dost
hem kanmışım hem susuz
bir kul kapısında dost
ömürden kısayım ölümden sonsuz

6 Ekim 2017 Cuma

    SAIRE  SANA VE SIIRE DAIR

Ne zamanı  şimdi eskiden bir dem almanın ,
 ne de  zamanı  bir demlik hatıranın
...
Bazen  şiir kitaplarında ararım seni
Aşk  deyince ansızın donar dilimde kelimeler
Yüzyüze baktığım yüzler olursun
Ve ne demekse kadir kıymet bilmek
Kendinden hayatlar  uydurursun
Şair olmak için ne olmak  gerek ?

Beni bilirsin, yazarım durduk yere
Cümlelerin en gizli yerine koymuşken adını
Bir şeyler yitirilirmiş  bir şeylerin  içinde
Bulsam  kaybetmem elbet  keşkeli günlerimi
Bulsam ,sımsıkı  tutarım ellerini
Bulsam, sarıp  sarmalarım seni
Allah'tan  saklayacak hazinem olursun bulsam

Kalbim telaşlanır şiirim oldugun zamanlar
 kabullenmek istemem sözcüklerimi
çekerim hislerimden hislerini
bitsin isterim artık herşeyin
Kilitlerim, tutsak kalır  benimle  hülyalarım
Derinlere dalmadan çıkamam  bilirsin
Geceleri uyuyorken  gözlerimde gözlerin

Kendinden gelmezsin güzel olan her ne isen
hep ayrı ayrı  hüzün takarsın peşim sıra
Birbirine dost olur gönül  kırıklarım
Karartır  başkalarının  günlerinide günlerim
Sonra şiir okurum kime ait bilmeden
Elaydı  gözleri ,belki yeşil belki de siyahtı  derim
Belki kumraldın , belki sarışın belki esmerdi tenin
Hatırlamak  istemem istediklerimi

Geçiyor işte  bir an ,bir gün,  bir zaman daha
Yiten benim, giden benim, biten ben
ne koyarsan  koy adımı benim ben
Sen yeşil konak kapısına küçük bir gülüş için geri gelmeyeceksen eğer
Ve elim utanarak değmecekse o eylül günlerinde eline
Gözlerin  bakmayacaksa gözlerime sıcak mı sıcak
Düşünürüm
sonsuzsa cennet yada cehennem
Ve
sen cennetim degilken
Ben cehenneminsem

Son bulur oyun kapanır perde
Şair  ve sen ,damla damla düşerken yere
.....
        BANA VE BENİM OLANA DAIR

Anlamsız  insanlar  yoksunluğu peşimde
 Huzurlu sokağı olmayan bu şehrin  ıssız yerlerinde
Göçebe  bir kuş gibi   diyardan diyara
  herseyden kiymetli bildigim gurur taşıyorum

Içimi açarım görünmeze 
ellerim kırılır, ateşe  düşer  kirli  ihtiraslarım
her tarafta baska baska  güzellikte uzanan soğuk  uçurumlarım
belki  de boğulur   diye
 bütün benligimde gizledigim o çirkin  fitrat
Öteden beridir duyduğum savaş çığırtkanlığına gebe kalır kainat

Korkarak adım adım kaçarım.  lambalardan ve  aydan
Arkamda tanımadığım hükümlü  hükümsüz    ayak seslerin
Yaklaşıyor  belki  yakın belki uzak yollardan 
Sürgün  kibir kabilesinden kusursuz insanlarım

Her şeye itiraz eden var ya şimdi  suskunca kabul bekler
 ecel doguma yaklaşmanın zamanında
bırak  duygun kalsın geceler
Ölmek  hangi dilde kolaydı bana  konuşmadan kim anlatır
Yaşamak diyorsun üstat
 kör kapılara anahtar aramak mıdır? 

23 Eylül 2017 Cumartesi

 GITMEYE DAIR

Biraz biraz gidesim var
 yavaş yavaş
 ağır ağır
 an be an
ne oluyor düşünmeden
duraksamadan
hesaplamadan
Belkisiz
 keşkesiz 
ihtimali kalmadan
Veyasız
 amasız
  ya dası  olmadan
bir başıma kendi kendime
 hiç kimseye sormadan
gidesim var



LEYLIZER


Leylizer
Açtığını  bilmeyen bir gül olsun ki
Bunca bülbül  çöle düşmüş bilmesin
Leylizer
Yandigini bilmeyen  bir  kor olsun ki
Bunca  ateş   suya düşmüş  bilmesin
Leylizer
Söylediğini bilmeyen   bir dil olsun ki
Bunca şair lala düşmüş  bilmesin
Leylizer
Sevildiğini bilmeyen bir yar olsun ki
Bunca gönül göze düşmüş bilmesin
Leylizer
Durduğunu  bilmeyen bir han olsun ki
Bunca yorgun yola düşmüş  bilmesin
Leylizer
Doğduğunu bilmeyen bir gün olsun ki
Bunca canlı rahme düşmüş bilmesin
Leylizer
Olduğunu  bilmeyen bir an olsun ki
Bunca anı yoğa düşmüş bilmesin

7 Temmuz 2017 Cuma


BAZI ŞEYLERE DAIR


Geceden  korkardım o yüzden hep açık olurdu  odamda  ışık
Sonra büyüdüm işte kim inanır ki içim ölmüş bir çocuk
Sana her şeyi anlatamam çekiniyorum  ketum halim yara alır diye
Sonra prensibi olan bir adamdan ne kalır ki geriye 
Bahsedelim mi bu adalet bu hak yeme bu  hep kayirmacalar
Umrumda olmaz bilir misin midem ağriyorken insanlar
Sonra karnım tokken hiçbir şeye ihtiyaç duymazken
Ne güzel oluyor fakirlik yok olsun demek
Benim şiirlerim okunmuyor arkadaş okurmusun   demedikce
Sonra kimse ilgilenmiyor  kardeşim kendisinden söz edilmedikce
Bunca yıldır neme lazımsa o kadar söz yazdım  durdum
Kendim üzüldüm kendime
 kendim kendimle  teselli buldum
Her tarafımda bir ağrı  yorgunum nasıl bir  hastalıksa bu
Kaç kez ölüm sahneleri dönüyor  sıkıntılı kafamda
 bazen net her şey  bazen  buğulu
Arkamdan ağlıyor sevdiklerim ve gülümsüyor azrailim
Sonra zamansız öldü diyor ortamın en  lüzumsuzu
Bahcemde  dikende   olabilir lakin
Seni hatırlatır diye istemiyorum   çiçekler
Üzülürum diye mi  söylemiyordun bana
 kokmazmış sevgilim menekseler
Saatleri ayarlayın öyleyse bu gece uzun olmayacak
Ister çan sesi ister sela  isterseniz
 seslenmeden buyurun 
Bu kadar yenilgiyle pes etmiyorum   elbet
Bir dileği  olur muydu diye ölülerin
Seni bekledim  farzet

Güzergahı belliydi kısa dümdüz yolumun
Karşıma çıkmasaydın bilmem ki  şair  olurmuydum
  ÖLÜMÜN ADI SOGUK

Ölümün adı soğuk
ben ölüm der susarım
bilirim ansızın gelir ölüm
 saklayamam kendimi 
gömerim başımı
git derim içimden git ben değilim
Ölümün yüzü soğuk
bana bakar
 bir tanıdığa bakar gibi
aglasam  tanır elbet  beni
gülsem evet gülsem
bana nasıl kiyabilir ki
 

16 Haziran 2017 Cuma


MAVİ ÖZGÜRDÜR ANCAK....



mavi özgürdür ancak  mavi kalabildigi kadar ayak izlerimde uzanan  toplu mezarlar
Issız çöllerin sakinlerine  savuruyor  beni
Güzel atlar diyarında at kalmadığını anladığım günden beri
Ruzgara sakladığım her şeyini bir bir  topluyorum
 ıssız çöllerin sakinlerine karışıyorum
Şimdi ruh  bültenlerinde karla karışık içim
Dinle belki çekilir bir kaç söz ederim
geceden sonra  birbirimize dair saklı gizli kalan
Heyhat bana göre değil aslında  dert anlatması zamanın kötülüğünden   dem vurması
Aydınların  durduk yere susması
Hayallerimin bitmesi
 çocukluğumun küsmesi
Her neyse ışte iki dakikalık zevk içindi bütün bunlar
Yaz dediler bana ne yazayım ki hep yalan
O dar çıkmaz pis sokaklardan seninle geçtiğim zaman
gerçekti yalnız gereksizdi onca yaşanan
Hayalciydim  sana göre
bana göre gençtim
Düne göre realistim belki
kime göre neyse ne işte
Bilir misin ben bilmem otobüs garında sevgili beklemeyi
güzel bir kadını uzun uzun seyretmeyi
içimden geçenleri hilesiz hurdasız anlatamam oysa üstat der bana uzaktaki sevilesi bir  arkadaş
Mavi ancak mavi kalabildiği kadar özgürdür derim bu kadar
Yaklaş yaklaş biraz daha yaklaş
herşeyim adım kadar benim
Sonra sende uzaklaş......

9 Mayıs 2017 Salı


    ANADOLU

Ben bir iğde ağacıyım bozkır toprağında
Yada bir gülüm cami avlusunda
Ha gece açacağım ha gündüz
Kırda papatyayım bahçede sündüs
Sesim öyle tatlı ses olur ki doğada
Kemençe kadar kaval  kadar güzel
Bülbülüm kanaryayım  mesela
Varlığım aşk tadında gelir sana
Karanlık olsada gökyüzü
Korkacak bir şey yok
Koskoca bir fenerim boğazda
Yıldızım belki belki de mehtap Çamlıca'da
Belkide aydınlık saklı bir huzur  Ayasofya'da
Belkide Şems'im ben Mevlana kapısında
İnsanlar mutlu doğmalı diye
Şarkılar söylüyorum doğumhanede
Kimsesiz çocuklar yok yurdumda
Ben bir anayım ben bir baba icabında 
Ayrım yok gel gör bektaşi dergahında
Hani memleket dedikleri bu olsa gerek
Tarlalar dolgun özlemler kısa
Yüzlerde pembelik allık
Tepeler yeşil mi yeşil
Her yanında deniz yahut göl yahut bir dere
Bir köy okuluyum memleketin en uzak yerinde
Bütün kapıların üstünde üzerlik olsun
Dağlarda kekik kokusu sözümde karacaoğlan
Yaylalarında kuzu sesi öyle içten türkülerim
Halay başında  gök gözlü kızlar benim
Tayların üstünde boy boy oğlanlar
Dumanı tüten ocaklar bekler beni
tanrı misafiriyim
Tarhana kokusu ve ekmek buğusudur vatanım
Aç karınlar yok tok  gözlü tarihinde
Eller yalnız şükrana açık niyetler belli
Binbir çiçek içinde bir tek uyumsun
Bereketimsin  benim, pir sultan soyusun
Yunus Emre'nin dilinde minnet kulusun
Kilisende caminde havranda
sonsuz huzursun
medeniyet kapısı hoşgörü yolu
Şimdiki değil çok eski  anadolu


    SUSMAMA DAİR

Sesimin içinde yılgınlar dolaşır
 Korkarım  anlar diye bazen korkular
 hep bir telaş gelir bana bulaşır
 anlatamam sen anla diye beklerim
 ayaklarımın sızlaması
ve kalbimin beni suçlaması
 geçmiyor uzun zamandır
kime çatsam ben suçlanıyorum
 aynalar artık yaşlısın diyor
yaşım oysa otuz dört
 pencere kenarında beklemiyorum seni
yada karalamıyorum anı defterini
o kadar pes yani o kadar yenik
hayat cümleler kurarak mı çözülecek
 sonra ben öyle böyle bir şair de olamadım henüz özlüyorum kelimesi çok büyük
altından kalkamadığım şeyler var söyleyemem
 bu kadar kibir ve gurur bu ketum halim
 başka hangi yaratıkda var bilmiyorum
kendimi oradan oraya atıyorum
 düşsem tutarsın
 keşke öyle olmasa kırılsam parçalansam istediğim bu mu kendime sormalıyım kendim kendime cevap verirmiyim
buna da kendim mi cevap vermeliyim
 çok basit bir insan olmam gerekli aslında herşeyin basit olması gerekli gibi bir tezim var neyseki beni dinleyen yok
bir yanım uçurum yüzüm gülüyor
hergün bir gün bir günümü alıp gidiyor
Bu boşluk beni kemirmekten sıkılmayacak
Hangi romana kaçsam kahramanı değilim
Beni ikna et gördüğün gibiyim
Öyleyse durum çok çok vahim
Zamanı geliyor zamanı gelmesi gereken şeyin
Süslü cümlelerle elvada dememi bekle
Herşeye kızgınım desem yalandır lakin
Beynim yürümüyor durdum düşünmedim
Kendi iç acılarımda yaktığım bir şey olmasaydım
Ve konuşabilseydim sıradan olan şeyleri
Ve susmasaydım kendime
Ve olabilir böyle deseydim
Ve başka başka hikayeler dinleseydim
Ve bir yaz kasabasında büyüseydim
Ve çok bilseydim bilmediklerini
Ve gözlerim büyüseydi sana bakarken
Hayat bir tercümanın bir kelimeye karşılık bulması kadar basit değil ancak
Ve duygular nedir ki sözlerin yanında demesi gereken insan kadar yanılgıda insanlar
Beni bulursan en bulunduk yerde sakla
Kimseyi mutsuz edecek kadar konuşmadım
Seni mutsuz edecek kadar sustum

Yaz bir kağıda
Bir duvara as
Bir reklam panosuna ilan ver
Bundan gerisi yalan

tufanın geriye bıraktığı bir çağdan
Kim şiir okur ki anlasın beni..

3 Mayıs 2017 Çarşamba

  ITIRAZIM


Toprağa kibrit suyu dökülüyor saymadım kaç  gecedir
Vaktiyle aşikar oluyor insan   görmüyorsun nicedir
Gün be gün büyüyor gibi içimde dili kanlı  kabil
Çıkar tutan kararım ancak sana bulacak gafil
Hücreler tatmin ışıklar boşlukta sonrası gayp
Cümleler kendisine kızgın sözcüklerin yerinde  harp
Darmadağın sokağında bilsen kiminle üşüyorum
Çığlık sesini buldum   tamahkarı bölüşüyorum
Çıkmaz dimaklarda huşu  kadar sükundur ufuk
Ben ki ama, garip ve muhtelif olan sefil boşluk
Kelimesinden yabancı elif duran hangi şekil
Devsirilen zamanda sızıntıyı hadi  bil
Ancak suretinde gözüktüğün kadarsın dev
Ne bela ki benden cemiyeti çöz diler ödev
Yok ki dünyayı aydınlatacak  kadar fener
Su demekle zannım ancak nefesim söner
Kadim çağlardan geriye kalan paslı özüm
Kir kaplamış çapaktan sıyrılsın gamlı gözüm
Ben ki cambazıyım dünyaya meyil edenin
Yağmur duasına çıkan mağrur  kurak ellerin
Zindanimda şafak saymakla geçmez sükret
Nakkas işle kalbimide kalbine gelsin sükunet
Ne desem hançer gibi saplanır bahçeme tohum
Pervane olmaya luzüm yok ateştir sonum
Gamzelerini yitirmişsin artık siman hep çukur
Belkinin keşkesinde bulunmaz ki huzur
Sana ayetler kadar yakınım bilirsin elbet
Toprağa kavuştuğun gün gelirim sabret
Sana sitem duysun lale ve gül
Hasetinden kurusun ayçiçeği, sümbül
Seceresi bendedir kendi kutlu  yolumun
Kimse bilmez başlangıcı nedir  sonumun
Ne hazindir ki anlamayacak beni yaratan
Beni de sıyırıp atacaktır aradan
Yok mu eyvah diyecek akıllı bir münafık
Sana da uydururlar güzelce adil kılık
Bırak daraldıkca daralsın çemberin
Sana ancak kul olur kibrim ile nefretim
Şimdi gitmek türküsünü varsın çalsın sazım
Bitsin diyorsan bitsin yok başka itirazım....





24 Nisan 2017 Pazartesi


AŞK

Sonra bulutların düşlerini dinledim
yağmurdan çok sonra
bahardan geriye kalanlar üstüne
avuçlarımda topladığım sarı  yapraklar
bana acıyarak  bakma dedi
Gülümsedin, içten ve kısa
uzun zamandır bir kenarda bekler
bir kaç fasıl, herşeye dair
güneşin doğmadığı bir zaman
Gözlerine baktım  iklimin
Artık anlayacak yaştaydı
Konuşmadan yürümekti aşk

14 Nisan 2017 Cuma

        BİR ZAMANLAR


Ben çocukken parklarda bekçiler vardı
Ve "çimlere basmayınız"  en kutsal yasaktı
Hiç bir çocuğa kiraz vermemiş komşundan
Bir avuç kiraz çalmak  büyük günahtı!

Mahallede bir tane top bulunurdu
Sahibi sanki padişah ,ne derse o olurdu
Bir tur bisiklete binmek için arkadaş
Bin türlü yemin uydurulurdu

Ben çocukken akülü araba yoktu
Bilyeden yapılmış tornetlerimiz olurdu
Ve tavuk döner yemek
Bir kaç kilo hurda satmaya mal olurdu

Kamıştan ve naylondan uçurtma yapmak
Büyük ustalık isterdi
Farklı bir gazoz kapağın varsa eğer
Havandan  geçilmezdi

Peçete ve yaprak biriktirirdi kızlar
Her oyunda kenarda otururdu mızmızlar
Küsmek ve barışmak bir el hareketi kadar kolay
Mahalle maçında oynamak çok gururlu olaydı

Ne salam yedik  ne sosis  ne sucuk
Etrafta salça ekmek şekerli yoğurt  sümüklü çocuk
Sinek ilacı arabasından tutmak mı dedin
Yoktu bundan güzel mutluluk

Askerlerden aldığımız demir düdük
Ve söğüt ağacından yaptığımız ok ve yay
Hele birde üttüğümuz bilyeler
Geri gelmeyecek günlerimeze say ...





       SENİN

Gözlerin gözlerimi ama eder
Gözlerinle  ufalanır  gözlerim
Gözlerin  dikenli gonca gül olur
Gözlerinle kana boyanır gözlerim

Sesin doğanın muhteşem ezgisi
Sesin baldan tatlı bir tat
Sesin ormanlar kadar hür
Sesin muhtaç olduğum hayat

Ellerin pamukdan yumusak
Ellerin kardan da  beyaz
Ellerin son baharı iklimin
Ellerin ellerimde ilkyaz

Dudakların muhurdar olsun
Dudakların  hünkar
Dudakların can alsın
 dudakların ahu zar
dudaklarin kalbimde
Susmayan  ikrar







HEMSIRENIN GUNCESI

Mevsim yaz ortası
Hava sıcak ve odam karanlık
Bir hemşirenin güncesinde bir kaç satır okudum  tam efkarlık
"'Hüzün yakışmaz aslında yaşadığım şehre
her tarafta mutlu insan figürleri görürüm
her tarafta keseden sarhoş olmuş aynı ruhta ayrı ayrı  bedenler
Ben yabancı kaldım pek çok şeye
Olduğum gibi görünmek zordu
Ve göründüğüm gibi olmak büyük mesele
Yaşamak ilaç almadan uzun süre ayakta kalmakmış
yada nefes almak hangi ilacı alacağını bir uzmana danışmakmış
Yine gece yarısı yine yalnızlık yine nöbet
Ömrüm hastane  kokusu kadar felaket

11 Nisan 2017 Salı

SEN BEN BARTALMAY


Kubbesinden kar dökülen bu şehir
Bana mutluluk vermezdi
Bilirsin sende
 iki insan bir araya gelmekle
İki insan etmezdi
Toprağa su dediğim zaman
Güneşe ne demeliydim
Sözlüğümün içinde aradığım söz yoktu
Oysa bana şimdi dil bilmek kadar
dilin bilmediğini bilmek yarardı

Sokak başlarında dokuma tezgahları
 ve çıkmaz sokakları olan bu  memleketin
çekme helva dükkânlarında
aradığım bir şey değildin
Kimilerinin oğlu oluyordum cebrail mahallesinde
kimilerinin  sen  kızı
Kubbesinden kan damlayan şehir
Kan çekiyor beni ve kan çektikçe sızı

Şimdi pazardan pazara  gelir
sarımsak kokusu
apartman bodrumlarindan
yahut semt pazarından
Ve neden sonra aklıma düşer
konakda çay içmeyi sevişim

Bartalmay senin yüzduler derini
Benim derimi kimse yüzmedi
Peki neden senden bahsediyorum
Bilmiyorum
Hafızam hala çalışıyor
Kalbim aynı yerinde
Belki sen ben bartalmay
Karşılaşırız günün birinde

10 Nisan 2017 Pazartesi


       RAPUNZEL

Bağışla beni rapunzel
Güneşin doğuşuyla batışı arasındaki geçen sürede
Kendi hissemden kalan  bileklerimi kestim
Bir kehkeşan kenarında saçını yıkarsan
Beni ancak o zaman mutlu edersin

Cırcır böcekleri ve okyanus ötesindekiler
aynı zikzakta buluşan çizgiler misali
harflerin ötesindeki geçimsizlik içinde
 beynimdeki felsefeye zuhur etmek üzere
Düşünce buhranlarında çılgınlık arayan benim
Ürpertmez beni gecelerin ,mezarlık bekçisi gibiyim
Hay huylar arasında gezen eşgalim onca yıldır  kayıp
Kimsesizler kahvesinde yudum yudum çeker canımı canın ,ayıp mı ayıp

Acelesi var geçmişimin gelir misin demez kimseye
 heyhat senide götürecek işkencelerim rapunzel  isteye isteye
Söküp attığın ilmek boynuma işlendi çoktandır
Mahvolduk dostlar ihtilal sesiyle zil zurna sarhoştuk
Böğrüme bir hançer olarak girdin ya o gün  ne hoştuk
 epey vakit oldu rapunzel sıkıldın sende sonunda
Illede tekdüze yasayacaksan demişti  bazarov
bana şair gibi inli cinli cümleler kurma


Kör bir kuyunun en dipteki taşısın rapunzel
 sular çekildiği anda gülümserim gelirsin
elimde mercan taneleri ve mihver başımda
 savaşa girmeden ölmeyi dilemek gibiyim oysa  hengame bu  şenlik var uzun uzun çalan kornalarda ne
 yine de ben yokmuşum gibi  şu hayata yalan  de

 her şeyin devrilecek rapunzel  gör artık
bir  şatoda bekleyip  durma çoktan  kapandık
 hay hay ben beklerim diyorsan yinede
Sus  da dinleyelim o içten şarkıyı bir kere

RAPUNZEL
 içim dışım borç batağı faizlere yeniliyor ömrüm çöl rüzgarı  tut ellerimden napolyonu arıyorum
sana naylon kuşlardan uçaklar yapayım ister misin  iskender
Evet dersen ölümsüzlük vaad ederim  bu sefer
Batacaksan gemim döndür beni limanda kalayım fenersiz
 kaç katil tanıdım  bilir misin eli silahsız  sicili temiz

RAPUNZEL
şimdi bunca alemin fırıldaklıği mı beni mahkum edecek
Bu ne  muhkem bir  karardır  nasıl  senin olan  sana dönecek
 Hazin ki gülüşünle baharı uyandıracak kadar  gafilim
 istikbalim yitik siracem şuursuzca sönsün
  isterim
olacaksa senden olsun son sözüm işte budur eyvallah matmazel eyvallah bonjur
gün vuruyor bak yüzüme nur değil
Gün vuruyor bak yüzüme bu da nedir
Kim vuruyor yüzüme
Ölüyorum rapunzel ölüyorum
Gülümse....

7 Nisan 2017 Cuma

     
        ÇİĞDEM DÜŞLERİ

Bana çiğdem çiçeği rüyası anlat
Baharda başlayıp baharda bitsin

Atalarım gibi çıktım bozkırdan
Dağ aştım ,selden  geçtim, yol aldım
Ve yorgun ana illerinde memleketler  dolaştım
Işık ışık anadolu güneşi doğuyordu tepemden
Bir pınar başı ,bir söğüt gölgesi, bir dere kenarı aşığını bekleyen bir yar gibi beklermiş beni Gözlerimin önü açıldı ,durdum soluklandım.
Yüzümü soğuk sularla uzun uzun  yıkadım. Buyur beklemeye lüzum mu var dedi
Kulak kesildim yöneldim sese
Oturdum kaldım bir çobanın bin odalı evinde
 Sonra rüzgar kıskandı ,kızdı gökyüzü  bağırdı
Durmak vakti değil ey kayıp yolcu!
Heybesini verdi evin sahibi
Yürüdüm yürüdüm bilmem ne kadar
Haydi  gel dedi uzaktan kerpiç  duvar
Adım adım içim içime sığmadığı anlar
Yaklaştıkça yanına nasırlı  ellerin yapısı
Gülümsedi  taze ölü bekleyen insan kapısı
Süzüldüm içeri ,baktım ki ne hazin
Geçmek üzereydi süresi en güzel mevsimin
Gerisini anlatacak elbet ,sana da senin  düşün
Hele bir açılsın çiğdemler  o zaman düşün

6 Nisan 2017 Perşembe

            GÖLGE

Gölge uzat  bana ellerini
Yaklaşamam sana çiçekler gibi
Yok olacak artık üzgünüm yüzüm

Kelimeler dükkanının yolunu bulamıyorum
Seni yine aynı yerde  kaybettim
Sen bulsana beni kimseye soramiyorum

Üşüyorum gölge  bu kış hiç mi bitmeyecek
Haritamı da kaybettim pusalan var mı senin
Unutma gündüz  söz verdin
gölge her gece ölmeyeceksin ......

     ISTEMIYORUM


Bana böyle güzel dünyalar kurma
Beni böyle bağlayacağını umma
Şus ne olur artık sus  anlatma
İnanmak  istemiyorum  sana

İçimde hislerin sönmüş  ateştir
Pervane olmadım ki hiç bir zamandır
Sana  dokunmak bana ziyandır
Yaklaşmak istemiyorum sana

Ne şiirler ne methiyeler ne harikalar
İsmini duyunca sanma yüreğim kaynar
Git ne olur git bul başka  diyar
Kavuşmak  istemiyorum sana

Gönlün gönlümde solan  bir gül
Ruhum hiç bir şeyinin kölesi değil
Gözlerim gülüşünle  kanmaz bunu bil
Konuşmak istemiyorum sana

Uzun zamandır sildim hatıranı
Ne sitemini duyarım ne feryadını
Artık başkası alsın  intikamını
Ölmek istemiyorum sana

5 Nisan 2017 Çarşamba


         OYLESINE YAZILMAMIŞ SÖZLER USTUNE

Cümleler büyük harflerle başlar
Ben hep seni yazarım satır  başlarına
 Beklemekte olan başlangıçlarda seni anlatırım
Özel olmakla beraber özellikle seni anlatırım
Yalan yok roman yazacak kadar kelime bilmediğimden olsa gerek
Ya da  dünyayı tanıyacak kadar cesaret edinemedigimden
 şiir yazarım ve seni anlatırım
 sen okur musun ara sıra  yazdıklarımı
Yada okuyorsan anlar mısın demek istediklerimi
kelimelerin arasına adını sakladığım yok
Bilmece bulmaca yada şifrelemece oynamıyorum
Sırlara itimat etmediğim de doğrudur
 başka türlü izah etmem gerek bunca şeyi
 küçük küçük saplantılarım var sol yanımda
Sancıtan ,kanayan, geçmek bilmeyen bir şey
Hangi yazın türü bendeki hastalığı bulur bilmiyorum
Gayri ötesi var seni anlatıyorum


Mektup yazmak için adresin lazım
Yazacak çok şeyim var sana
Müsait olduğum bir zaman dünyaya dair fikirlerimi açacağım
Kimseye açıklayamadığım şeyleri uzun uzun  anlatacağım
Beynim ve kalbimin uyuşmadığı ve uzlasmadığı  gecelerde
sokak sokak kendimi aradığım huzursuz günlerimi anlatacağım
Sana yaklaştıkça yasaklanan hafızamın ızdırabının
beni iç dünyama sürgün ettiğini bilmiyorsun
Telaşa kapılma daha vakit erken
Henüz kimsenin celladı değilken
Beni kaç defa ipe astığını anlatacağım

Pencere kenarından kuşları seyreden romantik değilim
Hüzünlü şarkılar dinleyerek ağlayamam elbet
Gerçekçi hayallerim var rüyalara güvenim sıfır
Hiç bir fikir benim aydınlığım olamaz zaten
Kimseye katlanamam belirli bir vakit
Yalan ve yanlış bir şey ifade etmez benim için
Dünya ve ölüm aynı yerde bulunur kesin
Oysa sıradan bir insan olmak için kaç yıl çabaladım
Tembel olmasaydım belki sana bambaşka bir ben yaratırdım
Değişmeyen bir talihim var inanmasamda
Böyle dedi diye filozoflar böyle demiyorum
Ağız benim dil benim söz benim ama ben konuşmuyorum
Duy beni hava bozuk yüzüm çizgilerin içinde kalmış
Gitmek ve gelmen arasındaki sürüncemede
Ne yaparım bilmiyorum
Yetiş henüz intihar mektubum yok ve
Ölmek için çok fazla üşeniyorum

Bunca yıl sana gücenerek geçecek zannımca
Gençliğimin kıymetini anlamadığım için üzgünüm
Şimdi yeni bir buhran atlatmam gerekecek
İhanet ettiğinden bile haberi yok kendimin kendine
Kırgınım oysa çok güzel öpmüştüm seni o yaz
Doğrusunu istersen gülümseyen çocuklara bak
Benim maskemi takıyor olacak alcaklar
 Parmak izimi teninden sildim bilirsin
Artık hiç bir izi kalmadı geçmişimizin
Şairce bir kafiyeden ibaretsin artık benim için
Bu kadar ,bunca keşmekeş, sitem, perva
Bu kadar

Cümleler noktayla biter çoğu zaman
Ve ünlemimle şaşırır sonuç
Üç defadır aynı şey
bitmiyor......

3 Nisan 2017 Pazartesi

           OLMAYINCA


Ağacım  kökünden kuramaz asla
Aşk közüne düşen  yanmaz ki asla
Bozulsa bağlarım kurumaz asla
Ne desem anlamaz söz olmayınca

Bul  desen uzağı arardım  kesin
Işitse  kulağım duyardım  kesin
Zarara kabulüm kar demem  kesin
Her şeyimi gören göz olmayınca

Zamanım ayarlı  uzamaz elbet
Beddua edilen  onmuyor elbet
Aman de merhamet ederim elbet
Rızkımı gözeten el olmayınca

Hem  hiciv ettim hem nükte hem  yalan
Hem kınadım hem ayıpladım, tamam
ne ceza verecek bilmem ki yasan
Huzura varıpda el   öpmeyince





29 Mart 2017 Çarşamba

         TEMENNI

Suyumu bulandırma benim
Çöpten gemilerimi çoktan yaktım
 dilekçe yaz varsa bir maruzatın
Muhattap olmaktan usandım

Anadilimde bir cennet istiyorum senden
Katran karası gözlerinde kurulmuş olsun
Mevsim hep ilkbaharda kalacak ancak
Yaz kış yok ,haberin olsun
Başka söze lüzum yok
Olursa dediklerim
Çağır beni ,yerim belli
Olmazsa canın sağolsun azizim
Benimki  temenni....

28 Mart 2017 Salı


      HAZIRAN GEBEDIR HUZNE

Güvercin gözlerinde hasreti gördüm
Mektup yazacak kadar okuma bilseydim
Güvercin gözleriyle oku ve yaz derdim
Sen günlerin uzadığı bir zaman
Gitmek istedinde mi gittin
Haziran o gün bugündür gebedir hüzne
Haziranda doğup ölmek üzere ...

ayrılık  türküsü  çalarsa radyoda
 tütün zamanı sarmışsam    sigaramı
Toprak sen kokar toprak yüzün
Toprağa sarılırım toprak olurum büsbütün ...

Çocuklarda bulurum bazen  mutluluğu
Beni de alsalar cocuklar  yanlarına
Yaklaşsam yakınlarına bende varım desem
Analar yavrularına kızarken neden bakarlar bana
çıksın gözün ,kurusun ocağın, kırılsın soyun
Beddua bana uğrar,   bende yok olursun ....

Geriye göz yaşım kalır aklımın hezeyanı
Kaçarım bir kenara durup durup ağlarım
Hani öksüzler  padişahı gelse de bulsa beni
Dese ki yakındır kavuşman
Sarılırım boynuna hele bir daha de
hele bir daha de
Sonra  en alasindan bir tokat vurur vakit
Yüzün kapanır yüzüme

Analar yavrusuz yatar mı rahat?
Kapanır mı gözleri yastığa başını kor komaz
Aklına gelmez mi acep geride kalan
Hiç kimselere sormazlar mı sevdiklerini
Hani yufkaydı yürekleri
Hani yufkaydı yürekleri

Haziran gönlümde gebedir hüzne
Haziranda doğup ölmek uzere....

27 Mart 2017 Pazartesi


DENIZE SIIR


I....
Kanadında kuş taşısın diye kelebek
Öbek öbek parçalara bölündü gökkuşağı
En son  rüyamda
Bir yaz günüydü papatya bana
Hey  dedi sevmiyorki seni
Benim canımı acıtman neden
Korktum yada utanır gibi oldum ondan
Açtım defterimi
Tuhaf işte papatyaya şiir yazdım
Gönlünü alırım belki
Sevmiyor seni dedi ama olsun
Ey papatya
yalnız senin mi canın yandı
Sanıyorsun

Neyse geçen gün
Aynı kelimeye takılıp durdum
Ne olduğunu söyleyemem
Yüzüme bir kaç defa su vurdum
Hatırla dedim sonra
koydu  geçti beynim
Ben olmayan her şey senken
Sen ben olmayanı seçtin
Üzülmedim dersem
En okkalı yalan

Konu yine dağıldı
Hep böyle oluyor son zamanlarda
Başka bir şey anlatırken
Baska bir şey anlatmış oluyorum

İşin özü şu
Sen uzak  yerlerde uyurken
Bilir misin  gece koynuma girer bazen
Masal okur bana
Tatlı değil sesi ninnide bilmez ama
Olsun
Bir de iftira atmasa
Güzel şey aslında
Ben mutlu sonlar istermisim
Öyle der
Yalan
Vallahi yalan
gece uyduruyor bunları
Allah beni korusun ondan

Geçen gün düş yerimde
Deniz görmemiş bir memleketin çocukları
Denizi yazmamı istedi benden
Deniz kabuğu geldi aklıma ilkin
Bilmiyorum neden
Kulağımı dayadim musluğa
Inanmazdın duyduklarıma
Hayret musluklar ne çok şey bilirmis oysa ...

II...
Denize dair şiir

Gökkuşağı kırmızısı akşamda
Çeker teknesini koca  Reis
Ben komşusu aç gezen adam
Oltamı atarım boşluğa  kısmet derim
Sonra en derinden bir balık gülümser bana
Çek oltanı burdan
Ne sundunki bize
Ne alacaksın bizden...
Şiir yazıyorum size desem
Olmazdı herhalde
Öyle gülumsesene
Deli demek yakışıyor bana....

Yüzme bilirseniz gençler sarosa gidin
Maviligin en tatlı tınısı orda
Ve rakı kokusu insansi bir tat
Başka dünyada olsaydı yerimiz
Ne bileyim avrupa belki kara kıta
Benim yazgim mı talihim mi ne
Hep ortada kalmışlığıma sebep aramak
Çocuklar istedi diye
Denize şiir yazmak
Zor iş be dostum
Kıyılarda  hangi rüzgar eser bilmem
Hangi koyda sular serin  olur
Balık isimleri say desen
Üçü beşi geçmem
Sahilde açmadım gözlerimi
Mehtap gelgit ancak kulaktan duyma
Sonra rakida içmem sen olmayınca
Ama bir  nefesle alabora olurum
Ne demekse gayri muhkem
Deniz mavi , sahil sicak ve şiir
Sen ve bende olsa olurdu   şüphesiz
Memleket çocukları azizim
Memleket çocukları
Bozkır ve deniz
Siz  bilirsiniz....



21 Mart 2017 Salı

       INSANLIK UZERINE
insanoğlu hin insanoğlu cin
Insanoğlu hain mi hain

Bağırdı çağırdı
Kimseler gık demedi
Gözleri doldu, sinirlendi
Dışarı atacaktı kendini
Beceremedi
Başı döndü göğsü şişti
Olduğu yere düştü
sizladı kolu, ağrıdı bacağı ,incildi beli
umrunda bile değildi
doğruldu
arkasına hiç  bakmadı
Yürüdü gitti

Insanoğlu hin insanoğlu cin
Insanoğlu hain mi hain

Hak dedi hukuk dedi
Boğazı düğümlendi
Içi içini yedi
Ağlasa  olmazdı
Saysa, sövse , bağırsa yeri
Vicdanlar cüzdanlara teslimdi
Helal olmasın
Zehir zıkkım  olsun
Allahından bulsun dedi
Yürüdü gitti

Adamdı yitti
adamlık  bitti

             BILESIN

Cezaların aslını kopyalayıp
hükmünü damgalayan zindan
Genç adamlar götürdü boynundaki ipliğe
Hücreler boşaldı ,geceler niyetten yılgın
Fi zamanından kalma mendebur
Kıstı gözlerini, kalemi kırdı vurgun
Prangalardan korkan cussem küçüldü
Avuç avuç ağladı toprak
Utandi uzun yol yolcuları
Beddua  silsile yoluyla zamana geçti
Dimagim çatladı, uzvum şekilden şekil biçti

Üzüm bağlarının kokusu şimdi
Mevsimin başı, eylül gülümsedi
Genç bir adam sehbayi tekmeledi
Ey mukaddes emanetin bekçileri
Gölgesinden korkan eşsiz mahluklar
Acılarım silindi, nefretim depreşti
Yüreğimin muskasini kopardim
Duası eksik kalsın susanin
Şimdi kendi ecelimi kendim çağırdım
Bul bakalım beni koyduğun yerdemiyim
Ellerimde kan cicegi
Mezar taşlarına gel beraber
el fatiha diyelim

Şükela gayrisi vasat değil
Beşeri bir mutlak ,hak yemeden olacak değil
Kuşun korkusu içimde büyüyüp duran
Boynumda asker  nizami ,
olacak düzen değil

Insan doğumdan once yaratilmis ya
Gunes dogmadan gun doğacak sandim
Vardığım göçebe çadırında bir çocuk
Saraylar ağanın beyin olsun dedi
Şimdi kim itiraz edecek bilir misin
Bu görgüsüz  düzen al senin
Insan ölmeden ölmez bilecek misin

Hu demekle bulunmaz dedim diye allah
Secereme alem nifak koyacak
O şairin son cümlesini çizdim oysa
Gelmez yazgimi bile çağırdim
Not düşün intiharlara ey halk
Insanın kaderidir insan eliyle yanmak

Üsür gece nöbetlerinde huzurum
Enkebit üstüme üstüme gelme benim
Bogulurum
Suçum seni  yazmak mi adını bile bilmediğim
Zannedersin bağışlanmak dileğindeyim
Çarmıha gersende hos ,elbet  bilinir
Peygamber soyundan gelmediğim

Çam kokulari içinde gövdemi kaz neyleyim
Bozkır çocuğuyum ben bilmez misin
Yer kaplarsa  yeraltında  naciz bedenim
Ufkunda bir boşlukta bana aç  isterim

Hüzün o beyaz saçlarımdan kefenler bicsin
Dükkanlara yazılsın ölüm haberim
Yolun açık olsun desende yeter bana
Vurulsun boynum ,kesilsin dilim
Heyhat mutsuz da değilim
Şairin ne ilk ne son cumlesiyim
Bilesin.......
 

BU SABAH(ÇOCUKLAR IÇIN)

Bu sabah karanfil gördüm
 başka başka ellerde
bir adam selam verdi bana
gülümseyen gözlerle

 Simit satan cocuklar
Martıları doyurdu
Köşe başındaki esnaf
Çay içmeye buyurdu

Ne güzeldi güneş
Ne maviydi gökyüzü
El eleydi insanlar
Işıl ışıldı deniz  üstü

Bir rüya değilse bile
Bir hayaldir benimki
umut verin çocuklar
Mutlu olurum  belki

20 Mart 2017 Pazartesi


BENI DUYUN


Kubbe-t-ül  arzdakiler
Beni duyun
Ben bir acizim
Beni bulun
Kapınıza kadar gelemem
Gururluyum

Dışlar  beni en muhtaç   gecemde bile
gamdan  kurulu süslü   mabed
Aklıma  hücum eden cinnet
ayaklarıma engel  olur  elbet
Gidemem
Bilmez miyim zannedersin
düşündüğüm şeyler beni  yakacak
 sen ki  yakmadığını farzet
 Ne değişecek

Düşündükçe   uzaklaşan sevgilimin  kederli  gözleri
Yorgun bir kuş gibi  geceleri gelip pervazıma konsa
Ben rahmetten yoksun yüzümle bakamam  ona
Beni ancak aynalar anlayacak

Yaşam denilen uzun ,soğuk  ve sessiz  süre
ellerimde pek çok  insan yarası bırakacak
kalbim katran karası kadar koyu  lekesiz
Kendimi inkar etmem bilirim
Ismim yokuş aşağı yuvarlanıp giderken
Bir şey  en olmadık zamanda gelip  beni bulacak
Yüzüm solgun, bakışım donuk ,rengim  soluk
Nefesim yok
Maziden kalma hislerime anlam yüklemiştim
Önemi yok
Bana güneşten ışık sunma istemem
Seninle aynı ateşte
Yanmak ve tutuşmakdı   niyetim
Aydınlık ve sıcaklık buydu benim için
Ötesi yok
Mezar taşıma  dualar  arz edilsin
Affim üstüne
 Demem Amin
Nefesim  beni itelesin dursun
Git ve  bul  ,kabul et ve eğil
Pişman mıyım?  değil
Aradığım sensin  aradığım değil

Kendimi anlatmak mı?  kendimde  bilmiyorum
Uçurum içinden uçuruma  sürükleniyorum
Beni tut demem kimseye
 beni koru demem
Sana ait olani senden istemem
Dilim hiç bir lisana dönmez
Sana söz söylemenin manası nedir
Sözcükler dilden çıkar mana nedir  bilmez
Kabul etmem vaadini  dost
Şartların zor, cezansa ağır
Gözlerimi kör ediyor mantığım
Aklım  sağır
Tevekkül bekleme benden ne olur
Cennet  benim değil  cehennem hep kahır

Kubbe-t-ül  arzdakiler
Lütfen beni duyun
Ben bir acizin aciziyim
Beni bulun



















 

16 Mart 2017 Perşembe

KEHRIBAR

Yüreğim sol
İşgal  altında günlerim
Düşlerim vakit doldu, istersen  sol
Yok hükmünde zaten söylediklerim
Ötesi uzun, gerisi  bozuk
Hükmü   ağır , yolu  dar
Kehribar kır  tesbihimi benim
Kimim var

15 Mart 2017 Çarşamba



        KARDELEN

Bezden bebeklerin gözyaşları olsaydı
en çok sana ağlarlardı

Vehim
Lakin his de  değil bu
Tozlanmış    bir beden içinde
Saklıydı    güzelliğin
Kaybettim
Adın dar ağacında   sallanırken
Haykırmadı  insanlar
Sustular
Şimdi
O mühürlü dudaklardan duyduğun  şarkılar
Korkular bittikten sonra
Senin üstüne  adanan
Hepsi sahte hepsi yalan
Geçici avuntu ...
Ben sana kolay kolay anlatamam
Geriye kalan nedir diye soruyorlar  bana
Bir avuç hüzün ,o  benim bırakamam
Hercai olmuşken  adım
Gülme
Seni savunacak  değilim
Ama bilmeni isterdim
 Vahim
Müjdeci sandığın güneşin
Beni de aldattı  çiçeğim
Adın kardelen heyhat
Gün gördün bahar  görmedin...







.



 

1 Mart 2017 Çarşamba

      BENDEN MIDIR

Yüzüne vuran gam ı hüsran benden midir
Bilmeden gıyabında kusur olan söz mu ettim
kutsal burcun tepesinden büyüktür aşkım
Insanı  kemiren kibir söyle  benden midir

Ben ki çemberin dışında içinden  memnun
Ben ki dilinden tatlı  bir söz duymamış
Gün ışır   gün agarır gün ki  güne bağlanır
Güne  düşen   gölge  söyle  benden midir

Ben ki nar i beyza olup  kora düşen  yalım
Pervane olduğumu sen bilmez misin
Gulistan ilinde ben garip sümbül
Bülbül gülünden olsa söyle benden midir

Ben ki kenan ilinde kör bir kuyuyum
Yusuf evinden olmuş sen bilmez misin
Ben ki çölde kaybolmuş kimsesiz  yetim
Gönül erinden olmuş söyle benden midir

Sen zuleyha yüzlü, gonca gülden  güzel
Ben utancından yerlerde sürünen mahluk
Var yok yer gok her şey senindir
Şiir sözünden olsa söyle benden midir





SANA VE BANA DAIR


Gözlerim bir telaşın ötesinde
 durmadan ve düşünmeden sana bakıyor görebildiklerim ancak  bu kadar
 bir başkasının benden
 daha çok gördüğünü  söylediğin zaman
 ellerim korkak bir kuş gibi kibirli
 uzaklaşıyor ordan
Gidiyorum

cümleler  içinde en şair olani sensin
 ve benim onca kelimelerim bir sen etmiyor uzakta olman ve unutmam için
kendi hafızamda pek çok şey siliniyor
aşk yalnız esarette güzel derken düşünür
kendi teslimiyetimle sana koşuyorum
 içim dışım soyut
 anlatıyorum 

 dünyanın bütün karmaşasından sıkıldım
 basit ve gerçek olan ne varsa benim olsun
 çok şeyde  seni görüyorum
ellerimde gül ,masamda kitap ,dilimde şarkı oluyorsun
 tekrara düştükçe  azalıyor  insanlar
etrafinda bir yer arıyorum
 ben var oldukça varsın diyor dudakların
Ondan geriye doğru sayıyorum
Bitiyor wertherin acıları
bende başlıyor mektuplar
Okuman için değil belki
 içimden atıyorum içimdekilerini
Takvimler senin haline göre değişiyor
Ve masallardan cinler buluyorum
her şey senindir
Görüyorum

Bir duanın  kölesi olurken sema
Ansızın gözlerinden  yaşlar süzülüyor
Gitmek ve kalmak arasındaki  ikilem
Ayağımı sıkıyor
Nefesim kesiliyor nabzım sıfır
Bir öpücük için uyuyor bedenim
Ne hazindirki kendimi kandırmam kolay
İnanılması  mümkün mü  benimsin
Hangi hikayenin kahramanı ölüyor 
Sen tavus kuşunu bilir misin
Düşünüyorum

Çemberim sende daralıyor
Renkten renge girsende boşuna
Siyah bir gece ansızın uykuma giriyor
Çemberin içinde kalıyor bütün ömrüm
Yalnızlık senfonisini dinlemek kadar
Zor gelmiyor mu sana  yalnızlığım
Susuyorum

Son kararını beklerken hüküm
Bir şeyler sus diyor
Duyuyorum arkamdan çığlıklar yükseliyor
Kalemin sesi yıldırım gibi düşüyor salona
Ve ansızın kapanıyor perde
Bitiyorum

Daha rolünü bile anlamadan genç adam
Bana bakıyor " ne erken"
 kaç sahne var kendisi bile bilmeden
Rolümü  çalıyor  bir başkası
Oyundan çıktın artık diyor   yönetmen
Gülüyorum

Içime sinmemisti zaten mekan
Neden burda kalayım
Seninle aynı rolü oynamak için
Boşa  geçirdiğim  vakit
Kıymetini gösteriyor bana
Ve başka bahara kavuşmak için
bir yolculuğa çıkıyorum
Seninle aynı günde doğmak  için
Ölüyorum



YESIL YELEKLI KIZ


Saklıyordum saklamam gerekenleri
çocukluğumu değil belki
Gençliğimi

Beyaz badanalı   memleket evlerinin
Üstü başı toz toprak mahallesinde
Medeniyetin azıcıkda ötesinde
Ağır ağır giden  gençliğim
Ütüsüz    gömleklerin içinde
Kırılan onca çilekeş  hevesim
Kumaş boyalı pantolonum
içinde titreyen ürkek  ellerim
Kimbilir kimden kalma laciverte yakın
Yıpranmış yırtık ceketim
Gençliğim....

Sakladım
Bunları size nasıl anlatırdım
anlar mıydınız 
Süper kahraman bile  olsanız
Kaç yazar
Yapamazdınız
Düşleri ölmüş bir genci
Kurtaramazdınız

Gençliğim ilerlerken
Ben geriye doğru adım adım
Her şeye kızgın
Her şey bana karşı
En son sevdiğim kızın bile hayali hayal olmaya başladığı bir zaman
Nerde ve nasıl olduğundan uzun uzun  bahsetmeme gerek yok herhalde
Günümüzün bulma ve bulunma yerinde  görmüştüm onu
Ilkokulda aynı sınıftaydık
Yeşil yelegin vardı senin
Hatırlıyorum
Benim hafızam iyidir
 Çok şeyi unutmam demiştim
O   ise hatırlar gibi yapmıştı
Beni olmasa bile yeşil yelegini galiba hatırlamıştı
Sonra uzaktan uzağa merhaba
Nasılsın  derken
Buluşmuştuk  o zaman memleketin en bilindik buluşma  yerinde yalnız kalmadan
Güler yüzlüydü     sicak ve içten
Belki bu yüzden
Gerekli gereksiz onca şey anlatmıştım
Ama sıkılsaydı    anlardım
ya da bana söylerdi
Geveze olduğumu düşündü o kesin
Yanıldığını söyleyemezdim

Hiç bir şey  saklamıyordum ondan
Gözlerime baksa anlardı zaten
Birazcık hissetti ama hislerimi
kalbimi kırmadı
Aşık oldugumu söyledim  birde
Çocukluğuma verdi
Görmedim ama hissettim
Gülümsedi

Yeşil yelekli kız
Galiba
Ikimizde yalnızdık
Benim pek bir şeyim yoktu
Çocukluk anılarımda  eskidi
Gençliğimi de siz almazdınız
Yalnız
Gözlerinizi isteseydim sizden
Ayıplar  mıydınız 

Çok zaman önce öğrendim
Bir kalp ile bir kalp alamazdınız

17 Şubat 2017 Cuma


     YARDIM ET


Çok bilen az yanılır
Az bilen yanılgıdan uzaktır
Içimde bir sey her şeye muhalefet
Iki büklüm hasta beynim
Boşvermekteyim
Defnet beni ya da def et
Ne farkeder
Soracak sualim var
Istemezsen  cevaplama
Beklentim yok
Ölmek nefessiz kalmak mı
Sanmam
Yaşamak
Boşluk doldurmak mı
Belki
Yemek içmek sevişmek
Düşünmek dertlesmek
Mücadele etmek
Beklemek ya da sabretmek
Onca gereksiz
Madde  ya da ruh
Ne farkeder
Her şey senin
Ben neden   ifade etsin
Nedeni yok
Olmak sadece çile
Sonsuzluk var  zaten
Bedenden ayrılmak
Keşke  yetse
Ruh de ki ölmüyor
Peki onca zaman
Sana inanan
Ne bekliyor
Belli benin sonu
Ama
Aklım almıyor
Eksik kalanim ben
Madem ki
Eksik kalmam isteniyor
Hesabımı   ödeyemem
O zaman bırak beni
Borcum borc
İnandım   ki
Kalbim kocaman delik
Babadan mirasım yok
Teslim oluyorum sana
Esir doğanın teslimiyeti yok
Mümkündür
beni intihar et
Beni imtihan et
beni inkar et
beni isyan et
Beni intizar et
Beni intizam et
Beni insan et
Her şeyi eden
Her şeye yeten
Benim ben
Istemezsen sustur
Beni defnet ya da def et
Buldum ama gücüm yetmiyor
Biraz olsun yardım et

13 Şubat 2017 Pazartesi


               ARAYAN -BULUNAN

gözlerini denize götüren kaptan
aklımı  hercai  bıraktı gönlüm perişan
vapurdan  yükselip  çığlığa  duran
kulakların  o sese içten kapalı

 ben  kabullenirim elbet susuzlugu
ya ellerimde ki  bir avuç  deniz kabugu

aklım kendinden beni korusun
deniz diyorum deniz neden kurusun
sonra yüzüme dalgalar vursun 
yüzü koyun yatsın suya  yorgun  tabutum
bir liman fenerinde sönsün umudum

bu gelgit akşamlar aya, suya ve denize
ve el sallayan vefakar bendenize
şarkılar  okusun en alasından 
bulutlar ağıtlar  taksim eylesin
yağmur ki güverteden boşansın sele

yelkene  nefesiyle fırtına tutan
kapansin icabında kararan göğün
o sahil boyunca silsin ufkunu
bir dua kadar yakın durduğun

ne desem sabırla bekler ruhumu
belkinin deryasında  bekleyen yüzüm

bir kum tanesinde bile bulsam izini
ne çektiğim azap kalır  ne derin sızı
seyir defterimden kopan bir yaprak
anlatır elbet  bulduğumuzu......



     BEKLIYOR



ben ki cehalet düşkünü  insan muptezeli
beynimi kaynatan ateş  kürüyor
ceryana tutulmus düşüncem asi
kan kusan geceler üstümde depreşiyor

aradığımı bulduran buldu mu seni
içimde  ne içinler kavga ediyor
kime aşık  olsam sensin  sureti
dışarilar  dışama  hücum ediyor

kaybolup gidenler sırlara mesul
gizemler gizlime zuhur ediyor
ben ki kendi hükmüyle kendine esir
kurtuluşu bilmem kimden bekliyor
 
sen ki telkin edersin ben ki teselli
ne istiyor bilmem benden evvelki
her şeye hazırım  budur  tecelli
ruhum ve ötesi seni düşlüyor

kavminden kovulan kulun  diliyle
dua kapısındaki ölü , huzur eliyle
vicdanım benimdir deyip nefsin kiniyle
durduğunu  unutan dikil bekliyor


dünyaya  küstüysem adımdır yalan
merhamet ettim merhamet aman
şerre düştüm hayır karşımda ayan
sultan olmuslar benden kulum bekliyor

9 Şubat 2017 Perşembe



    GÜLÜMSER


Gülümser
 her sabah
beyaz  kanatlı kuşlara yem atar
rıhtımda el sallar çocuklara
Ağır ağır çeker sigarasını
En sevdiği şarkı çalıyorsa radyoda
"Saçlarına  kar düşmesin  güzelim
Gençliğin ne güzel rüya "
Gülümser
Eteği havalı
Ayakkabıları parlak
Gözlükleri o biçim
Gel de aşık olma

Keşke bilmesem bu gece
Bes para etmez adamlara
Gülümser
Bir saati yüz lira


        KOLAY MI SANIYORSUN

yaprak  kuruyan dallardan
özlemle sıyrılıp giderken 
geri dönmeyeceğini  bilir
sen de  gidiyorsun
biliyor musun?

toprak, yaprak koksun diye
ağaç   dallarını kurutur sanır
kokunu da götürüyor musun ?

kuşlar neden  yurttan yurda göçer
kelebekler vaktinden önce de  ölür
hayatı  kolay mı saniyorsun?

tabiat kendi dönüşümüne gebedir
kış bahara bir çiçekle yenilir
ölü   dirilir  gelmez de gelir
aşkı kolay mı   sanıyorsun ?










8 Şubat 2017 Çarşamba

     SÖZ MILLETIN

garip olaylar  loşluğunda
eşitsizce bölüşülüyor   korkular
çağırmaktan yoksun düşen davet
 enkaza bürünmüş ruhlara
fırsat  parcaları üflüyor
duy beni

 en tatlı sesinden korkan
kendim bile yaklaştım
ne yalan ,kandım
sırnaştım
demokrasi  umut sağıyor 
inandım
oysa
hürriyet, medeniyetin  tekeline  bağlanmış
ancak adalet biraz  düşlerde kalmış

zihniyet ' adamım sende bendensin '
 insan insanın eseridir derler  ya  zaten
esirim olsan ne farkeder
kulak kesil
 sus ve dinle beni
yeter artık
kesin ve kesin
ben vekilin
söz milletin!
......

sırça sarayı yoktur cücenin
evi küçük  ,bir göz kadardır
 gözünde   devlerin korkusu olmaz
kimi ürkutecek ki  uçurum
sırça sarayı yok ki onun !

 benim çözdüğüm  
düğüm  kadar düğüm
zor olan
yaşamak için yaşamı söndürün
bu bir kördüğüm
....

şimdi  anladım
yüzmeyi  cok iyi bilseydimde boğulurdum
deniz büyük ,kulaçlarım küçük
mesafe uzak,  insan an gelir yorulur
ve boğulur
herşey bu kadar basitken
mantık   neden mantığa mefkun
derinlik  üzerine varsayimlar var
benim çelişkim belli 
inkarim  açık
çemberim dar, ufkum kesik
 zannım yerinde ,net ,sabit
inanmadığım   gözümün önünde dururken
bakmak ve görmek  muaammadir demek!
inançlar  karışık
vicdan zor mu
kalbim  keşmekeş
bildiğim bir şey degil ki bu

.....

rakı sofralarımın buğusundaki sıcaklık
balıkçı kulübesine sakladığım koku
içimi dışıma döktüğü an 
alay eden yüzler gördüm
oysa tat aynı tattı
hayat aynı hayat
rakı sofrasındaki koku
belli ki
sarhoşluğa yetmiyordu

 ....


zikir tesbihinde sayılı kalan matematik
sosyolog anketinde yoğrulan  toplum
 hücrelerime  zehir işlerken
karalar ve denizlerle örtülü şehir
tarihlerden kalma ibretlik zaman
insandan bi haber insan doğuruyordu

içim dışım  nankörlük edebiyatı
şarkılarım heveskar, nüktelerim sıkıcı
okunacak bir cuma  kadar
habersizim oysaki  şiirden
uzakta
anlatmak telaşını çoktan azzettim
ne bir kanıtım  var artık ne bir kanaatim
önüm  arkam fikir adamı
bilim kuşağı sanki  her yer
yalan değil  buna bende sahidim
bugünden  tezi yok
en azılısindan cahilim

yeter artık
yeter
kesin ve kesin
söz milletin!

....

27 Ocak 2017 Cuma


NEM VAR


son kuşlarda uçup  gitmis yuvadan
gayri bana mektup yazan el mi var
bir yük  kalmış bana bunca çabadan
kime satsam pazarımda al mı var

yiğit ölmüş  meydan kalmış  gayrisi
benim  nam salmaya hevesim mi var
han yıkılmış bana  küser hancısı
benim yol gitmeye dermanım mı var

aşk  yüklenmiş masuk aşmış  çölleri
benim meşk dilinde nazarim  mi var
abdal dile düşmüş  sultan yıkmış  sarayı
benim bir dikili mezarım mı  var

toprak berekettir saki sunar haramı
benim tohum veren hasadım mı  var
kime sorsam dem yaşadım zamanı
benim gün  görmeye  suratım  mı  var

Ab ı  şerbet  sunar buyur izzeti ikramı
benim tat demeye damağım  mı var
beyler buyur bekler meclisinde sunağı
benim kıl  çadırdan konağım mı var

22 Ocak 2017 Pazar



GÜMÜŞ  GERDANLIK KEHRİBAR KOLYE


gümüş gerdanlık ,kehribar kolye

uzun bir boyun ve   gamze
titreyen ellerin dokunuşu ellere
ıslanan dudaklar
ürperen vücut
terleyen avuç....

sevdanın  vurgunu geçici
şehveti  kovalayan  gölgeler
rüya  mi gerçek mi

seni yaşamak  için
bulduğum ahenk ,çaldığım ezgi
 yazdığım şiir
istedigi bir bedene itiyor beni
karanlıkta  masumiyet saklayan
dar bir noktada saklıyor
seni sevme   nedenini

gümüş gerdanlık ,kehribar kolye

nefsimi yudumlayan yüzün
ayaklarinin arasındaki zemberek
kilitler içinde  kilit
sırrımı   açığa çıkarmak için
zevkimi  bekliyor  vakit






SITEM


kalemin ucundan dökülür  sitem
 bir tatlı sözünü yar duymayinca

bir türkünün dizelerinden vurulur adam
göğsüne  yıldırım düşer
ağlaması bir geceden koyudur
 gönlünden  rahmet bekleyen gözleri
zifire benzer bir renk alır
akar damarlarından en ince sızı
ve
 ölmek yaşamak kadar basit kalır

yangın yerine dönen ruhum
kurşun yüküyle kalkar ayağa
yapraklar sürülür dallarından
 alaca kuşlar mektubunu yitirir
ayışığı küser ilkin geceden
ve nazlanir dalında karanfil
hoş ben bu saatten sonra
dünyaya gayri mülteciyim
kursunun ağırlığını iyi bilirim

istasyonda linç edilen elvadan
geçirir pencesini yüreğime
küstah  bir kederdir oysa beklediğin
satır aralarında vurulurken cumlelerim
sürgüne sürülmüş bir devrimci gibi
bekler mi beni düşlerin


hangi kalp yakarsa eşsiz  kibrimi
yakar bir kalbin kibri eşsiz kalbini

zinciri boynuna asılı duran zaman
bir dilek kadar yakınsin bana
uzak ve yakın bir kavram kadar
kanaattir hükümdur  kesindir sana
beklemek seni kaybetmek kesin
silinir hatıran unutmam lakin

yaşamak ölmek kadar basit
ve gönlüm  düşman elinde
kaybediyorum gençliğimi demesi  ayıp
darmadağın ağaçlar kış gölgesinde

filizlenir aşkımdam solgun kardelen
sıtkimdan toprağım yar sayiklayip
seni sordum her gece ah şiirime
araması güzeldir dedi bulması kayıp

dirilir dünden kalma gönlüm
bir.mahşer yerinde düşer peşine
sevmek bir yastıkta olmaksa lakin
yattığım topraktir bilki suretin




19 Ocak 2017 Perşembe


KARA KARINCA (ÇOCUKLAR İÇİN)

 

Bir gün bizim kara karınca
Sırtında sap ,saman koca bohça
Epeyce çok biriktirmiş
Kış gelince gülecekmiş

Karınca bu gözü doymaz
Biriktirmekten hiç bıkmaz
Hepsini yemez olur atık
Boşa gider onca katık

Bir gün bizim kara karınca
Sırtında heybesi sıkıca
Başlamış yiyecek aramaya
Yürümüş ovada , dağda ,bayırda


Az gitmiş uz gitmiş
Bütün şehirleri bir bir gezmiş
Evin yolunu unutmuş
Açlıktan karnı gurul gurulmuş

 

Karınca bu huy etmiş toplamayı
Aklına getirmez karın doyurmayı
Biriktir biriktir nereye kadar
Öldüğünde neye yarar

 

Oysa ağustos böceği öyle mi
Topu topu bir ay  yaşar
Elde avuçta ne varsa saçar
Herkes onunla neşelenir
Aç kalsa yemeğinden verir
Malı olmaz mülkü olmaz
Sırtında kürkü olmaz
Şarkı söyler gezer durur
Dünya telaşı olmaz

 
 
Bir gün bizim kara karınca
Sırtında çuvalı doluca
Yolda ağustos böceğine rastlamış
Konuşmaya nazlanmış
Ağustos böceği sessizce
Yanına yaklaşmış sakince
Başlamış karıncaya söylenmeye
Bu çalışma nereye kadar
İnsan azcık keyif çatar
Bunca biriktirmek niye
Kimseye kalmasın mı diye

 

Karınca bu sözlere çok içerlemiş
Yüzü renkten renge girmiş
Hemen oradan uzaklaşmış
Hiç cevap dahi vermemiş

Yolda yürürken kendi kendine
Herkes beni yanlış tanır
Hiç gözü doymaz sanır
Bir avuç aşla doyarım
Bunca rızkı ne yapayım
Niyetim örnek olmaktı size
Çalışmayı sevesiniz diye
Oysa yanlış tanınmışım
Boşunaymış çabalarım
Ama ağustos böceği gibi olamam
Aç kalsam el açamam
Az gezerim az gülerim
Ben kendime yeterim

 

Buyurun kararı siz verin
Ama iyice düşünün derim
Çalışmak kanaatsizlikse
Bana gözü doymaz deyin

18 Ocak 2017 Çarşamba



AMİN





Adım adım  başlıyor korkularım
ne yapsam boş
gözlerimi kapatıyorum
çığlık kulaklarımı deliyor
nefesim kesiliyor
ölmekten korkar ya insan
belki  korkudan ölüyorum

dünya bir avuç gülüşün  hürmetine
Sana hizmetkar oluyor ya
ben
bir ruhun teslimi için onca sancı çekiyorum
filmler hayatlar üstüne kuruluyor
ben romanlar yazıyorum
şiirler kimsenin oluyor ...

akşam kapanıyor gözleri sevdiğim çiçeğin
 ve renkler derin uykuya dalıyor
çocuk sesleri ve içim
susuyorlar
cinler  neyi  anlatmak için
her dakika kapımı çalıyorlar
Oysa ben seni arıyorum
her şey her şeyin aynısı olduğu bir yerde
Kayboluyorum çoğu kez ,  tükeniyorum
 sonra caresizlik içinde
ellerim bir sırrı buluyor
oku diye başlayan bir kitapta yitiyor gözlerim

 mehtabı medcezire mahkum ediyorum
Alıp götürüyor  düşlerim beni
üşüyorum üstüme çekiyorum geceyi
O an
şafaktan kızıl bir gün vuruyor üstüme
tan yerine düşüyor sicilim
bütün her şey  siliniyor  defterimden
filmler hayatlar üzerine kuruluyor
ben romanlar yazıyorum
şiirler hiç kimsenin ...

Adım adım bitiyor korkularım
kapatıyorum gözlerimi
çığlık kulaklarımı deliyor
boşlukta adını diliyorum
son kez söylemek istiyorum
Dilim dilime dolaşıyor
Susuyorum
Kalbime  bir seyler dokunuyor
şiir sanıyorum  ilkin
Sonra yüzümü  kapatıyor ellerin
Farkına varmak için  bir şeylerin
Artık çok geç diyor biri
Görmüyorum ama anlıyorum
velakin
Amin....

13 Ocak 2017 Cuma


SESE DAIR


mahzun bir sestir o
yumuşatır içini
durulur nefretin
kadifeden kalptir
çeker seni yanına
gel  der
yüzünün ekşiliğini gider
dünyalık ne varsa biter

suçlarını kucaklayan çocuk
yavaşça dinle beni
ağır ağır yudum yudum
bağışla nefsini
gülümse kibrine
insan bir inancın ümidiyle
affedebilmeli 
en kutsal bildiğinden başla
topraktan esirgemeden
ve bir şey bir şeylerin içinde  bitmeden
insan bulabilir mi sanarsın onu
mümkünü yok  kendini yitirmeden

kendinden esirgeme bunu
kadifeden bir sestir bu
Allah u ekber diyerekten
çeker seni yanına
küsme der
kalbinin vesvesesini bırak
kusursuz olan
sana yakındır  değil ki ırak

insan bir inancın ümidiyle
gülebilmeli
toprak  kendinden olanı
kendine çektiği zaman
bir an ki kapat gözlerini
itaat et, imtihan et kendini

bir ses kadifeden yumuşak
bir ses
sana yakındır bana değil  ırak





12 Ocak 2017 Perşembe

SENE IKI BIN ALTI



sene iki bin altı
ben bir su damlasıyım
şeyh şabanı veli çeşmesinde
kime sorsanız tadım farklı
hızla ellere düşüyorum
eller dualı
ellerin duası farklı farklı

sene iki bin altı
ben bir türbe  örtüsuyüm
aşıklı sultan türbesinde
gözler örtünün  altında meraklı
usul usul  açılıyor örtü
gözler açık gözler kapalı
gözler örtünün altında saklı

sene iki bin altı
ben bir akrebim
saat kulesinin içinde
herkes bana tutsak
her şey bana planlı
ağır ağır tüketiyorum anı
zaman en çok zamana bağlı

sene iki bin altı
ben bir burcum
Kastamonu kalesinin tepesinde
ayaklarımın altında bir şehir
ayaklarımın altında bir nehir
göklere kadar ulaşır kalenin ruhu
gökler ancak gokte bulur huzuru

sene iki bin altı
ben bir şadırvanım
nasrullah camisinde
etrafım guvercinlerle kaplı
güvercinler şadırvana konmalı
ellerinde yemleriyle çocuklar
çocuklar güvercinlerin  olmalı

11 Ocak 2017 Çarşamba


PARMAKLIKLAR



sevdiğim yazarın öyküleri gibi
pişmanlık ve haklılık üzerine
 ayrı ayrı duyduğum
birbirinin  aynisi hikayeler
ister dinle ister dinleme ama
zaman öyle çabuk geçmez burada
sırtında ağır bir yük gibi durur
bin kere dinlediğin şeyler
sanki  ilk kez duyulur
 diyorum ki bazen
bugün bari akşam olmasa
 saklansa şöyle  uzaklara
su cellat duvar
insan her şeye alışıyor da
duvarlar çekilmiyorlar

gözlerim pencerelere takılır çoğu zaman
 elbet bende  özlüyorum
dışarda kimsem yok gerçi
aylak aylak gezdiğim sokaklar
hiç olmayan arkadaşlar
kahvenin köşesindeki  köpekler
 mendil satan sümüklü  çocuklar
vicdansızlar hırsızlar alçaklar.
hepsinde biraz ben var....

yakında af çıkacak diyor
radyoda ki kız
sonra
birbiri ardına geliyor açıklamalar
memlekette
hukuk var
adalet var
eşitlik var
hürriyet var
refah var
huzur var
bunları kim bozmaya kalkarsa
o zaman konuşur kanunlar
ama genel olmasa da
bazı suçları kapsayan
 bir af düşüncemiz var
siz de gülsenize biraz gardiyanlar
işlerine geldi mi
bunlar adama ne güzel rüya satarlar
memlekette  kapitalizm var!

her şeye alışıyor da insan
şu cellat duvar
bir de umutlar
akşam olmasa çekilirdi belki
parmaklıklar.. .






ELLERIN LEYLAK KOKUYOR


durma vakti geldiğinde durmalı insan
beklemek sözünü çıkartalı çok oldu hafızamdan
şimdi bir kuş var uzakta
ben yaklaştıkça kaçıyor
ben uzaklaştıkça yaklaşıyor
bir kuş bir sır gibi duruyor
kuşların elleri leylak kokar mı
 senin ellerin leylak kokuyor
 bir sayfa daha bitiyor takvimden
kaç sayfa kaldı kim  biliyor
sonra kuş uçuyor başka bir kuş konuyor
yaklaşıyorum o da korkuyor
senin ellerin leylak kokuyor ...

sonbahar eylülle başlardı önceden
ağaçlardan yapraklar kopardı bir bir
ayrılırdı  yeşil fonlardan toprak 
yağmurlar gelirdi
ıslak ve sıcak olurdu dünya
 bahar olsun da sondan olsun derdin
 kuş konardı yanımıza
 sonbaharda hangi çiçek olurdu hatırla derdin
direk söylemezdin  söyleyeceğini
 ben anlamazdan gelir gülüp geçerdim...

 gitme vakti geldiğinde gitmeli insan 
ayrılık lafını çıkartalı çok oldu hatıramdan
 şimdi kuşlar yok
 yaşadığım şehir bambaşka
mevsimler bir birine o kadar çok benziyor
kimsenin ellerini koklamıyorum
 yağmur toprağa düşmek için çırpınıyor
ben şemsiyelerle geziyorum
 insan gülsün de sonradan gülsün derdin
kuşlar uçuyor neden sonra
sanki ilk defa bir kus görüyorum
ellerin  leylak kokuyor
 bu mevsimde hangi çiçek açıyor
 beyaza bürünüyor bütün renkler
 gözlerimi kapatıyorum...

 bitme vakti geldiğinde bitmeli insan
belki lafını çıkartalı  çok oldu hafızamdan
 gülüyorum kuşlar kaçmıyor artık
 konuyorlar tepeme
her mevsim başka başka çiçekler oluyorum
 sonra leylak kokusu duyuyorum
 biliyorum biliyorum
 ama ben de senin gibiyim
 anlatamıyorum...